Fırsatını bulunca şehirden kaçanlarla fırsat bulamadığı için şehre gelenlerin birlikte yaşatmaya ve yaşamaya çalıştığı yerdeyiz…

Fazlasıyla beraberiz… Hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar iç içeyiz…

Uzağımızda olduğunu düşündüğümüz, ismini bilmediğimiz, yüzünü görmediğimiz o kadar çok insanla iç içeyiz ki, mesafe ve birlikte yaşamak ifadelerini yeniden tanımlamamız gerekiyor.

Bütün bu manzara içerisinde birlikte yaşayabilmenin şartlarını sağlayan şeylerden biri mimari…

Kaç kişi düşünüyor acaba? 

Ya da mimari dediğimizde aklımıza ne geliyor?

Camlı, gösterişli, çok daireli, çok katlı olabilmesinin yanında başka nelere dikkat ediliyor?

Misal, komşu binanın güneşinin kesilmemesine artık kaç mimar dikkat ediyor. Camların dip dibe olması ya da ağaçsızlık durumuna karşı neler yapıyoruz?

Şehrin güzel görünmesinin çok ötesinde, insanın insan ile beraber yaşayabilmesinin başlıca şartlarından olan mimariyi hayatın içine yeniden almamız gerekiyor.

Ahbabınızla konuşmanız, selam verme şekliniz, araçtayken yayaya karşı muameleniz, yazdıklarınız, sosyal medya tavrınız… Hepsi bir tasarım ürünü… Farkında olmasanız da bütün bunlar tasarım isteyen şeyler. Yani bir irade gerektiriyor. Eğer iradeniz dışında bir durum varsa, tasarımınızda ya da varlığınızda sorun var demektir.

Şehirde yaşamak, şehri yaşatmak da bu işte…

Mimari, insani tasarımın hayatı biçimlendiren hali…

İmar etmek, mimar olmayı gerektiriyor. Şeklen değil, muhteva açısından da imar lazım.

İşte bu bağlamda şehri yaşatmak, şehirde yaşamak tasarım ürünü bir durum.

İster kabul edin, ister etmeyin…

Fark edin ya da etmeyin…

Uygulayın ya da uygulamayın…

Hepiniz bir tasarım içerisindesiniz. Şehir bir arada yaşamanın şartı bu tasarıma hakkını vermek. Ve elbette bilinçli bir tasarımı hayata geçirmek…

Selam vererek şehri imar etmeye başlayabiliriz…

Tasarım için başlanacak en güzel şey bu: Selamün aleyküm…