İnsan, iç dünyasının aynasını dış dünyaya tutar.

Kalbinde fırtınalar kopan, ruhunda kir biriktiren, düşüncelerinde kaosu barındıran bir insan, dış dünyaya da aynı karmaşayı yansıtır.

Tıpkı çamurlu bir suyun berrak bir göle akması gibi, insanın içsel kirliliği de çevresine bulaşır.

Bu kirlilik, sadece fiziksel bir kirlilik değildir.

Havanın, suyun, toprağın zehirlenmesi, sadece bir sonuçtur.

Asıl kirlilik insanın ruhunda, zihninde, kalbindedir.

Açgözlülük, bencillik, şımarıklık, vurdumduymazlık…

Tüm bu olumsuz duygular, insanı içten içe kemirirken dış dünyayı da aynı şekilde ifsat etmektedir.

İnsan, kendi elleriyle diktiği ağaca balta vurur gibi kendi yaşam alanını yok etmektedir.

Ayağını bastığı toprağı zehirlerken, soluduğu havayı kirletirken aslında kendi sonunu hazırlamaktadır.

Kendi eliyle boynuna geçirdiği ip, kendi ayağıyla devirdiği sandalye insanın kendi kendine kurduğu tuzaktır.

Bu tuzağın en acımasız yanı ise insanın bu tuzağı kendi elleriyle kurması, kendi iradesiyle içine düşmesidir.

Oysa insan doğanın bir parçasıdır, evrenin bir ögesidir.

Doğaya zarar vermek, kendine zarar vermekle eş değerdir.

Evreni kirletmek, kendi varoluşunu kirletmekle aynı anlama gelir.

Ne yazık ki insan bu tuzağın farkında değildir.

Gözleri kör, kulakları sağır, kalbi katıdır.

Sonsuz istekleri, doyumsuzluğu, israfı, onu bir girdaba sürüklerken o, bu girdabın içinde kaybolmaktan zevk almaktadır.

Bu bir nevi sarhoşluktur.

İnsan, kendi yarattığı illüzyonun içinde kaybolmuş, gerçeklerden kopmuştur.

Doğanın ritmini hissetmez, evrenin sesini duymaz olmuştur.

Kendi küçük dünyasında, kendi bencil isteklerinin peşinde koşarken büyük resmi göremez hâle gelmiştir.

Bu gidişatın sonu felakettir.

İnsanlık bu duyarsızlıkla, bu sorumsuzlukla, bu açgözlülükle daha ne kadar ilerleyebilir ki?

Dünya insanın bu hoyratlığına daha ne kadar dayanabilir ki?

Zaman daralıyor, tehlike çanları çalıyor.

Uyanışa, değişime, dönüşüme ihtiyacımız var.

Zararın neresinden dönülse kârdır.

Ama dönüş için önce insanın kendine dönmesi, kendinin farkına varması, iç dünyasını temizlemesi gerekmektedir.

Dünyayı değiştirmek için insanı değiştirmek gerekir çünkü insan değişirse dünya da değişmiş olur.

İnsan, iç dünyasında adaleti, barışı ve huzuru bulursa dış dünyaya da bunları getirir.

İnsan, kendi içindeki kirliliği temizlerse dünyayı da temizler yoksa bu kısır döngü, insanı ve dünyayı yutana kadar devam edecektir.

Sonunda geriye, insanın kendi elleriyle yarattığı ve içinde kaybolduğu bir enkaz kalacaktır.

Dilerim insanlık bu enkazın altında kalmadan uyanır.

Dilerim insan, kendi yarattığı felaketin farkına varır; kendisini ve dünyayı kurtarmak için bir adım atar.

Allah sonumuzu hayretsin.