İşlerin yolunda gitmemesinden, hayatın akışına karşı kürek çekmekten yorulduk.
Şikâyet ediyoruz hâlimizden, kaderimizden, bahtımızın karalığından.
Suçlu arıyoruz her yerde; gökte, yerde, ayağımızı çarptığımız taşta, anda ve geçmişimizde...
Oysa unutuyoruz ki ne ekersek onu biçeriz bu hayatta.
Kendimize en büyük kötülüğü yine kendi ellerimizle yaparız; çoğu zaman da farkına dahi varmayız.
Yaptığımız işin hakkını vermeden, özensiz ve isteksiz bir şekilde çalışıyoruz.
Âdeta bir angaryayı yerine getirir gibi yüreğimizi koymadan, sadece bitirmek için çabalarcasına...
Süreçlerin hakkını vermeden, gözümüzü sadece sonuca dikerek, kısa yollar arayarak, kolaycılığa kaçarak ve savsaklayarak...
Etrafımızı ehliyet ve liyakat sahibi insanlarla değil de çıkar ilişkileriyle, menfaat beklentileriyle, hoşumuza giden boş sözlerle, yalancı iltifatlarla bezeyerek...
Eleştiriye kapalı, farklı fikirlere tahammülsüz, kendimizi her daim haklı gören bir tavır takınarak...
İşi ehline teslim etmek yerine, "ben bilirim" diyerek, liyakatsizliği ödüllendirerek, ehil olanları dışlayarak...
Böyle böyle geçiştiriyoruz çoğunlukla zamanı ve hayatı.
"Şimdilik böyle olsun, sonra hallederiz." diyoruz.
Oysa geçiştirdiğimiz her şey, ertelediğimiz her sorun, zamanla bir kartopu gibi büyüyor, devleşiyor ve sonunda bir çığ olup üzerimize düşüyor.
Problemleri kökten çözmek yerine üstünü örtüyor, görmezden geliyoruz.
Kendimizi kandırıyoruz sadece.
Ancak gerçekler saklanmaz, er ya da geç ortaya çıkar.
Ve o zaman iş işten geçmiş olur.
Anı yaşayanlar, anı kurtaranlar, geleceği göremezler.
Tedbir alamazlar, önlem geliştiremezler.
Oysa geleceğe dair bir perspektif sunabilen, ileri görüşlü, bilge ve feraset sahibi kişilere ihtiyaç vardır her zaman.
Liderlik vasfı taşıyan, yol gösterebilen, ilham veren, cesaretlendiren, birleştiren ve yükselten kişilere...
Ne iş olursa olsun o işin ehlini bulmalı, desteklemeli, yol göstermeliyiz.
Onların önünü açmalı, gelişimlerine katkı sağlamalıyız.
Aksi hâlde şikâyet etmeye hakkımız olmaz.
Başlar ayak, ayaklar baş olmuşsa, olması gereken kişiler olması gereken yerde değilse; böyle bir düzende ne yaparsak yapalım, işler asla yoluna girmeyecektir.
Tıpkı bir bahçede çiçeklerin yerine dikenlerin ekilmesi, güllerin yerine ısırganların yetişmesi gibi.
Ne kadar özen gösterirsek gösterelim, o bahçe asla güzel kokmayacak; insanlara huzur vermeyecektir.
Aksine, ellere ve yüreklere batacak, yaralayacak, acı verecektir.
Ters yüz edilmiş bir dünyada güzellik ve iyiliğin yetişmesi için çaba sarf etmeliyiz.