Dışarıda, ateşi yüksek, gergin ve saldırgan bir Türkiye resmi çizilmek isteniyor. Her haftaya düşen bir silahlı saldırı veya intihar eylemi, içeriden ihaneti içselleştirmiş güruhların buna yataklıkları ve bütün bunlara karşı refleksler geliştirmeye çalışan ülkenin birikmiş tepkileri, yurtdışında farklı şekilde ve algı yönetim usulleriyle servis ediliyor.

Geçen yıl “Dünya Bülteni”nde, “Dünyadan Pozitif Haberleri Görünür Kılmak Kimin İçin Gerekli?” adlı bir analiz yazım yayınlanmıştı. Bugün aynı noktaları sizlere genişleterek sunmak isterim.

Habercilikte ciddi bir bakış açısı değişikliği, artık bir tercih olmanın ötesinde çoktan zarurete dönüşmüştür.  Haberin yapılıp iletilmesinde doğru araçlar kadarönplana çıkarılması gereken haberleri seçebilmek de önemlidir. Mesela, Manş tüneli gibi iki kıtayı birleştiren bir tüneli inşa edip de bunun önemini topluma sunmakta zorluk çekiyorsanız, iletişim araçlarını yeniden gözden geçirmeniz gerekmez mi? Bu anlamda son dönemlerin habercilikteki en önemli hamlesi olarak TRT World son derece değerli proje. Bu başarı, emsallerini kıskandıran bir hamleydi. Türkiye’nin yurtdışında kendisini doğru tanıtması ve tezlerini savunması için geç bir adıl olsa dabaşarıyla devam eden ve yalnızca ilgilenenlerin fark edebildiği devasa bir adım.

Ülkemizde atılan olumlu adımlar, uluslararası medyanın geneli tarafından kasten yok sayılıyor. Türkiye hakkındaki en ufak bir negatif gelişme bile yurtdışında sürmanşetten uluslararası kamuoyuna servis ediliyor. Bu çifte standart, halkı Müslüman olan ülkelerin geneli için de geçerli. Batı âlemindeTürkiye’deki patlamaları birinci haber olarak verirken kendi içlerindeki kargaşayı veya olumsuz gelişmeleri büyük bir ustalıkla gözlerden kaçırabildiğini görüyoruz.  Bunun çaresi de, toplumu bunalıma sokan, iç ve dış haberler sarmalının dışında, içeriden ve dışarıdan olumlu gelişmeleri ön plana çıkarmaktır. Bütün büyük devletler ve onların medya ve yazılı basın kuruluşları, bu tarzda baştan beri belirledikleri sistematiklerini başarıyla uyguluyorlar.

Bizde de medya, toplumun lehine her türden olumlu gelişmeden haberdar etmeli, bunlardan en çarpıcı ve sevindirici olanları mercek altında alınıppozitif haber örnekleri olarak topluma sunulmalıdır. Şayet atılan olumlu adımlarda izaha muhtaç noktalar varsa bunlar da toplumun anlayacağı şekilde ve doğru araçlarla onun nazarına sunulmalıdır.

Dışarıda, ateşi yüksek, gergin ve saldırgan bir Türkiye resmi çizilmek isteniyor. Her haftaya düşen bir silahlı saldırı veya intihar eylemi, içeriden ihaneti içselleştirmiş güruhların buna yataklıkları ve bütün bunlara karşı refleksler geliştirmeye çalışan ülkenin birikmiş tepkileri, yurtdışında farklı şekilde ve algı yönetim usulleriyle servis ediliyor. Kendilerinde de vuku bulan olaylarda aldıkları tedbirler, bize gelince tersine çevriliyor ve Türkiye bir totaliter devletmiş gibi sunuluyor. Ortadoğu’da yeni bir “şeytan” yaratmak adına, Dünya kamuoyuna bizimle ilgili sürekli yalan veya abartılı haberlerle olumsuzluk pompalanıyor.

1990’ların sonunda Kazakistan’da Yesevi Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi iken, bir Kazak öğretim üyesinihayretle dinlemiştim.Türkler’i hiç görüp tanımadıklarını, çünkü SSCB döneminde Türkiye’den hiçbir zaman iyi bir haber duymadıklarını ve Türkleri “Çalıkuşu” filmi üzerinden tanıdıklarını anlatmıştı. İlk gelen Türkler’in de başlarında feslerini görmeyince çok şaşırdıklarını aktarmıştı. Anlaşılan o ki, diğer ülkeler en basit özelliklerini cilalayarak, yücelterek kendilerini ve kültürlerini dünyaya tanıtırken bizler en basitinden ne Türki cumhuriyetlerde ne de dünyanın diğer köşelerinde kendimizi doğru şekilde tanıtma gibi bir hedef koyamamışız.

Yine Kazakistan’da1999 yılnda Mısırlı bir öğretim üyesi ülkesini video ve görsellerle dünyanın en güzel ülkesi olarak sunabilirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle faaliye tgösteren Türk-Kazak Üniversitesi’nde (Yesevi), Türkiyeyi Kazaklara tanıtabilecek iki dakikalık bir film bulamıyorduk. Çünkü devletimiz tarafından bu yönde bir tanıtım poltikası geliştirilememişti.  Balkanlardaki Türk dostu birçok insan için bile Türkiye hala 1970’lerin seviyesinde düşünülüyor. Son dönemlerde Türkiye’yi ziyaret etme imkanını yakalayanlar yıkılan önyargılarını hayretle anlatıyorlar.

Bu planlı hamleleri hiç olmazsa yurt içinde izlenecek doğru ve profesyonel habercilik politikalarıyla kısmen de olsa boşa çıkarmak mümkün.

Yazılı ve görsel medyanın özellikle içeride yapabileceği önemli işler ve alabileceği etkili tedbirler  olduğuna inanıyorum.Bunlardan  sadece birkaçı:

Pozitif haberleri büyüteç altın alarak ön plana çıkarmak, gündemde tutmak.Olumsuz haberleri objektif şekilde verip hemen arkasından çözüm önerileri üretecek analizler sunmak.Paylaşılan her haberden ders çıkaracak, sorumlu ve yetkilileri harekete geçirecek bir arşiv oluşturmak.Toplumu ayrıştırmayacak, tam aksine bütünleştirici haberlere ağırlık vermek.

Toplumun farklı kesimleri arasında husumet doğuracak haberlerden kaçınmak.Angajmanlarla değil, doğru habercilikle hareket etmekHaberciliği “ilkeler” üzerinden yürütmek; her kuruluşun kamuoyuna yayıncılık ve habercilik ilkeleri adıyla taahhüt ettiği ilkelere sadık kalmak,Halkı huzursuzluğa ve düşmanlığa itecek, toplumu kaosa sürükleyecek yayınlara yer ve izin vermemek.Türkiye basınında öteden beri belirli medya kuruluşlarının adet edindiği “masabaşı haber” ve hatta bazen “uydurma haberleri” veya toplumu sistematik şekilde demoralize edenleri yakalayıp açığa çıkaracak ciddi bir sistem kurmak.Sürekli negatiflik kadar, aşırı iyimserlik ve heyecanında kamuoyunu yanlış yönlendireceğinibilerek hareket etmek.

(Devam edeceğiz)