Öleceğini bilerek yaşayan tek varlık insandır ve insanın belki de en büyük trajedisi budur. Her ölüm zamansızdır… Çoğu kez apansız ve beklenmedik bir şekilde ümitleri silerek gelir. Şairin dediği gibi “Her ölüm erken ölümdür.”
Aslında ölüm ne erken oluyor, ne de zamanlı… Çünkü zamanlaması, bizim elimizde olmayan ve bizim dışımızdaki büyük Takdir’e bağlı…
Bundan yaklaşık 40 gün kadar önce arkadaşlarım Ankara yolunda ciddi bir trafik kazası geçirmişlerdi. Biri çocukluk arkadaşım ve dostum Mustafa; diğeri 7-8 yıl kadar önce kendisini tanıma şerefine vardığım Beytullah Yazar… Beytullah dostumuzun vefat haberini, kazadan yaklaşık 40 gün kadar sonra geçtiğimizperşembe günü aldık. Cuma günü Tekirdağ Malkara’da ona karşı son görevlerimizi yerine getirmek üzere bütün dostlarımızla birlikte son yolculuğuna dualarla uğurladık.
Kazanın oluş şekli ne kadar apansız ve beklenmedik ise iyileşmesini ümitle beklediğimiz dostumuzun vefat haberi de bizleri o denli hazırlıksız yakaladı. Ancak onun ölümü çok hazırlıklı bir şekilde karşılamış olduğuna herkes şahit. Nasıl mı?
Hayata en bağlı olduğu zamanda, en güçlü olduğu döneminde bile gücünü değer ve ilkelerine uygun şekilde doğruluk ve iyilikten yana kullanmayı seçti. İmkânlarını diğer insanların hayrına ve iyiliğini olabildiğine kullanmayı, onlar için koşturmayı, onlar için kaygılanmayı seçti. Cenazesinde insanlar gönül rahatlığıyla haklarını helal ettiklerini ve “onu iyi bildiklerini” söyleyebildiler.
Onun, bir insan için ardında bırakabileceği en güzel izleri ve hatırayı bırakarak dünyadan ayrıldığını görüyorum. Arkasında kendisini sürekli hatırlayacak hayırla yad edecek yüzlerce insanın, dostlarının olması herkesin tadamayacağı büyük bir hazine.
Ardında yerini doldurmak üzere bıraktığı en küçüğü 9 yaşında olan dört aslan parçası, son yolculuğunda üzerlerine düşen görevleri son dakikaya kadar metanetle yaptılar. Onun hatırasını yaşatacak en büyük hazine hiç şüphesiz onlar… Anne babasını Isparta Atlas Jet uçak kazasında bir anda kaybeden birisi olarak kaza ile ölümün ne anlama geldiğini ve zorluğunu da iyi biliyorum.
Ölüm haberini aldığımız perşembe sabahından itibaren diğer birçok ölümde hissettiğimden daha derin bir hüznü gün boyu hissettim. Son görevimizi ifa etmek üzere için yola çıktığımızda bir arkadaşımın attığı mesajda “Hocam lütfen bu kadar üzülmeyin, küçük çocukların bile öldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Kardeşimi 11 yaşında kaybettim” ifadesi zihnimde başka çağrışımlar oluşturdu. Evet, ölümün ne sırası ne de zamanı vardı. Ancak, ölüm yalnızca bedenen bu dünyadan ayrılma ve insanın içindeki öz ve enerjiyi oluşturan; ayrıca zaman ve mekan kısıtı ile beden gibi kısıtlanmamış olan “ruh” için yeni bir perdenin açılması, yeni bir hayatın başlangıcı anlamına geliyordu.
Ölüm kapısından geçen, yaşlı, genç çocuk ya da bebek her canlının bu ayrılığı tattığı geçiş, yaşama enerjisinin içimizdeki kaynağı olan “ruh” için daha az sınırlı ve yaşadığımız boyutun dışında farklı bir yere “rıhlet” anlamına geliyor. Yani bir çeşit yolculuk… Bedenen yitirdiğimiz dostlarımız ve sevdiklerimizle yeniden başka bir boyut ve mekanda buluşacağımıza; ölümün bir son değil, daha geniş bir zaman ve zemin boyutuna geçiş anlamına geldiğine inanıyoruz. Toprağa gömülen cansız ve kupkuru tohumların yeşerip canlanması gibi ölen bedenin diğer bir boyutta yeşerip canlanacağına ve varlığını farklı ve yeni bir alemde sürdüreceğine inanıyoruz. Öyleyse sadece onlarca yıl ile kısıtlı bir dünya hayatından sonra geniş bir zaman ve mekan boyutuna geçmek, bizden daha önce geçenlerle buluşmak için bir kapı ve gerçek hayata geçiş olarak düşünülmeli.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyesi olmasından önce tanıyordum Beytullah Yazar dostumuzu. Bu göreve atandıktan sonra da dostluğumuz devam etti. Makam onda hiçbir değişiklik yapmadı. Tam aksine, makam onun doğruluk ve iyilik mücadelesi sürecinin bir aracı oldu.
Bu vesileyle ona ve bütün geçmişlerimize de Yaratan’dan rahmet diliyorum… Bütün dostlarına, ailesine ve yakın çevresine de sabırlar temenni ediyorum.