Afrika’nın en zengin petrol yataklarına sahip olan Libya ve Nijerya’da bir türlü huzur ve sükûna kavuşulamaması enerji yatakları üzerindeki savaşın açık bir sonucu. Bugün Libya petrolleri diğer ülkelere ait şirketler tarafından istismar ediliyor.
Libya, Türkiye’den yüzlerce kilometre uzaklıkta olsa da Türkiye ile yaklaşık 500 yıldır bağları olan bir ülke… 20. yüzyılın başında İtalya’nın Libya’yı işgal girişimleri sırasında Osmanlı Devleti en güçsüz döneminde olmasına rağmen Libyalılar ve Türkler işgale karşı omuz omuza direndiler. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türklerin bölgeden çekilmesiyle birlikte Libya bugüne kadar birçok ülkenin çekişme alanına döndü.
İtalyanlar’a karşı Ömer Muhtar’ın direnişi yanında, hayatı skandallar, devrim ve acı bir sonla noktalanan Kaddafi’nin hayat hikâyesi, Türkiye’de az çok bilinmekteydi. Libya’da ilk ve son Kral olarak Türkiye dostu olarak yönetimde kalan Kral Ahmed Senusi yönetimi Kaddafi tarafından bir devrimle yıkılmıştı. Kaddafi’ye hangi devletlerin destek olduğunu bilmesek de bugün Libya’da ülkenin önemli kısmını kontrol altında tutan General Halife Hafter’in bu devrimdeki rolü biliniyor.
Kaddafi’nin yanındaki bu kişi, Arap baharının faturasını en ağır şekilde ödeyen ülkede bir başka kurgu devrimle Kaddafi yönetimini alaşağı ediyordu. Bir zamanlar Kaddafi’yi iktidara taşıyan Hafter, onun devrilmesi sürecinde karşısında tam karşısında yer aldı. Eğitimini Rusya’da almış olan Hafter ömrünün Libya’ya dönene kadarki kısmını ABD’de geçirmişti. Ve son dönemde Fransa ile geliştirdiği sıcak ilişkileriyle biliniyor. Kısacası aktif ve çok yönlü bir şaibeli ilişkiler yumağı içerisinde.
Bugünün Libya’sı söz konusu küresel çekişmenin tam ortasında, petrolleri için bedel ödeyen Irak gibi can çekişiyor. Daha fazla demokrasi geleceği düşüncesi ile devrimci diktatör Kaddafi’yi alaşağı edenler, böylesi bir iç savaşı ve küresel yağmayı herhâlde hiç hesap etmemiş olmalılar. İstikrarsızlık ve iç savaşın olduğu her yerde tarafları dengeleyen faktörler devreye girerek çatışmayı uzatıyor ve kızıştırıyor.
Artık iki ayrı hükümet ve iki parlamentoyla ikiye bölünmüş Libya’da kısa vadede bir çözüm ufukta görünmüyor. Bir tarafta Birleşmiş Milletler, Türkiye ve Katar’ın tanıdığı ve meşru kabul ettiği Trablus hükümeti, diğer tarafta ise Fransa, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin tanıdığı ve iddialara göre Rusya ve İsrail’in de desteklediği Hafter hükümeti.
Bu arada Türkiye’nin Libya hükümeti ile yapmış olduğu anlaşma ve açılım bölgede beklenmedik bir gelişmeyi ifade ederken Türkiye’nin Libya’da daha fazla görünme ve aktif olma iradesi, bölgedeki uluslararası hesapları değiştirmeye yönelik önemli bir adım. Çünkü Yunanistan’ın bugüne kadar Girit’in güneyinde petrol ve doğal gaz arama ruhsatları vermesi büyük bir fırsatçılık ile Libya’nın Akdeniz’deki egemenliğine müdahale anlamına geliyordu.
Türkiye’nin Libya ile denizden bir hat ile buluşması, Türkiye’nin Akdeniz’de deniz sınırlarının genişlemesi anlamına gelen önemli bir açılımdır. Libya’yla varılan bu mutabakat Libya’nın menfaatleriyle birlikte Türkiye’nin menfaatlerini koruyan bir açılım olarak Türkiye’nin, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki tartışmalı gösterilmeye çalışılan yetki alanlarına dair hukuki pozisyonuna da güç katmıştır.
Neredeyse Türkiye’nin karasularındaki Akdeniz petrollerinin paylaşımında bile Türkiye’yi devre dışı tutmaya çalışanlar, Türkiye’nin Libya’da resmin dışında kalmasını sağlamak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Yazımızın girişinde Türkiye’den Libya’nın yüzlerce kilometre uzağında olduğunu söylemiştik. Rusya’nın, Fransa’nın ve ABD’nin ise binlerce kilometre uzakta oldukları, Libya’yla ortak bir geçmişlerinin de olmadığı ortada. Libya halkıyla her noktada çok daha fazla bağa sahip olan Türkiye’nin ise bölgede olması diğerlerine göre en fazla meşruiyete sahip olanı.
Kendi içerisinde huzur ve sükûnu, sosyal barışı, ekonomik ilerlemeyi, kültür ve eğitimde kalkınmayı ve üretim ekonomisini kurmayı başarması halinde Türkiye’nin kendi coğrafyasında daha fazla söz hakkına sahip olması ihtimali, dostlarını sevindirirken düşmanları kaygılandırmaya devam edecek…