Her gün, haklarında yüzlerce ihanet haberleriyle uyanıyoruz.
Yalnız bugün yaptıkları değil, geçmişte kuzu postuna bürünmüş kurt halleriyle ilgili de sayısız haberlere şahit oluyoruz.
Her gün, bu örgütün finansal hareketleriyle ilgili MASAK raporları yayımlanıyor.
Paraları yurt dışına çıkarma biçimlerini, himmet paralarıyla işledikleri melanetleri, oynadıkları kumarı, verdikleri faizi, kendi lehlerine çalışması için para aktardıkları kişileri öğreniyoruz.
Bu paralarla örgüt liderinin Amerika’daki şatafatlı yaşamı gazetelerimizi çarşaf çarşaf süslüyor.
Bu işin tek sevindirici tarafı ise, bu örgütün deşifre olmasıydı.
Ancak bu örgütün deşifre olmasıyla bu tehlike maalesef ortadan kalkmış değil.
Bizler 12 Eylül ve 28 Şubat’a bu devasa örgütün binde biri kadar bile tehlikeli olmayan örgütlerin devlet tarafından nasıl derdest edildiklerine, bunlarla ilgili tarihe ve yargıya ne tür notlar düşürtüldüklerine şahit olduk.
Yasa dışı faaliyette bulunduklarına dair devletin oluşturduğu zannın bedellerini bu ülkede her kesimden, zanni terör listesine girmiş, vatandaşlarımız gayri insani bir şekilde ödemek zorunda kalmıştır.
Ancak Cumhuriyet tarihinin en büyük terör örgütü diye sunulan bu yapının hiçbir kademesine daha önceki örgütlere ve örgüt yaftası yapıştırılmış gariban vatandaşlara yapılan kovuşturmanın, zerresi ne yazık ki gerçekleşmemiştir.
Sizce bu çok garip bir durum değil mi?
Son 3 yıldır bu örgütün fecaatleriyle yatıp onlarla kalkıyoruz; lakin ortada Paralel’in bir tek üyesi bile tarihsel örgüt soruşturmalarına benzer bir süreçten geçmemişler.
28 Şubat’ta değil örgüt üyeliğiyle, örgütle yaftalanan birinin yanında gezenin bile geleceğine kastedildiği, en hafifiyle örgüte yardım ve yataklıktan yargılanıp senelerce hapislerde süründürüldüğü bir örgüt anlayışından, ülkeyi aleme pazarlamış, casusluk yapmış, hükümeti devirmeye açıkça teşebbüs etmiş bir yapının en üstünden en altına kadar hiçbir yetkilisine sorgulama dahi yapılmayan bir sürece geldik.
Örgütle ilgili verilen bilgilerle karşılığında atılan adımlar, birbiriyle tezat oluşturabilecek yığınlarca uygulamayı barındırmaktadır.
Örgütün yayın organları olduğu aşikar olan yığınlarca medya kuruluşu ve mensupları -hiçbir devletin müsamaha göstermeyeceği cüretkarlıkla- devlete kafa tutan yayınlar yapabilmekteler.
Hal böyleyken bu yapıyla, muhalif bir siyasi parti gibi değil, bir terör örgütü gibi mücadele edilmelidir.
Yoksa bu denli büyük şayia çıktıktan sonra neticeye dair o denli büyük işler yapmıyor / yapamıyorlarsa insanın aklına ister istemez başka sorular geliyor.
Denilebilir ki; polise, yargıya ve ticari işletmelere operasyonlar yapılıyor.
Bu yapılan operasyonlar; bırakın Türkiye’de hükümete kastedenlere, sıradan vatandaşa, sıradan devlet memurlarına bile yapılan operasyonlardır.
Bakın 7 Haziran seçimlerinden sonra, HDP yüzde 13 ile barajı aşmış ve Kürtlerle ilgili hiçbir olumsuzluk yaşanmamışken, PKK’nın tekrar silaha sarılmasındaki faktörde Paralel örgüt hiç gündeme getirilmiyor.
Ceylanpınar’da evlerinde haince öldürülen ve daha sonra Diyarbakır’da trafik kazası süsü ve son olarak da Mardin’de yapılan ihbarlarla olay yerine giden polislere pusu kurularak yapılan saldırıların şekillerinin üzerinden hiç durulmuyor.
17 ve 25 Aralık’ta olduğu gibi bugün de hala aktif ve işbaşında olduğuna inandığım Paralel Örgüt’ün PKK ile bağlantıları Güneydoğu’da mutlaka araştırılmalı ve üzerine gidilmelidir.
Aksi halde, devleti bir ahtapot gibi saran bu örgütün medyadan finans sektörlerine, yargıdan emniyete kadarki tüm kolları kesilip atılmadan “Yeni Büyük Türkiye”nin hedefi de hayali de tehdit altında olmaya devam edecektir.
Yanılmayı ne çok isterdim!…