PKK’nın Devrimci Halk Savaşı ilan edip, şehirlere çukurlar kazıp dünya tarihinde başka bir örneği olmayan‘Silahlı özyönetim’ ilan etmesi; HDP’nin de bu çukur siyasetine açık destek vermesiyle birlikte milletvekili dokunulmazlıkları konuşulmaya başlandı.

Başta Yüksekdağ ve Demirtaş’ın kullandığı tehditkâr dil olmak üzere; “PKK sizi tükürüğüyle boğar” gibi tahammül edilemez hezeyanlar, vekil arabalarında PKK elemanlarının taşınması, silahların taşınması, PKK eylemleri sonrası vekil ve danışmanları tarafından atılan tweetler yapılan açıklamalar halkın bu konuda hükümet üzerinde baskı kurmasına sebep oldu.

Dünya tarihinde kimsenin tasvip edemeyeceği canlı bomba vahşetini övmeleri; katledilmiş sivillerin ailelerini umursamadan o eylemi yapan teröristlerin taziyelerine gidip onlara övgüler düzmeleri ve asker-polis ölürken onları öldürenler için “Hendeklerin arkasında direnenlerin gözlerinden öpüyorum” demeleri de bardağı taşıran son damla oldu.

Dokunulmazlıklar gündeme ilk geldiğinde Demirtaş; “Bizi dokunulmazlık kaldırmakla, hapse atmakla korkutamazsınız. Yarın tüm HDP vekilleri olarak TBMM Başkanlığı’na dilekçe vererek dokunulmazlıklarımızın kaldırılmasını talep edeceğiz” diyerek gerçekte karşılığı olmadığını bildiği halde algı yapmak için şov yaptı.

Şov yaptı diyorum çünkü kanunen bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmesinin hiçbir hükmü yoktur ve bu gerçeği de en iyi Demirtaş bilir.

Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için savcılığın o vekil hakkında fezleke hazırlayıp Adalet Bakanlığı’na göndermesi, bakanlığın da TBMM Başkanlığı’na sunması, başkanlığın da bu fezleke için iç tüzük kurallarına göre işlem yapması gerekmektedir.

Demirtaş’ın, hükümete ve diğer muhalefet partilerine; “Gelin tüm vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıralım. Biz varız, siz de var mısınız?” çağrısına Başbakan’ın ‘Evet’ demesi ve hakkında fezleke bulunan tüm vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının TBMM komisyonuna gelmesiyle iş ciddiye binince…

HDP, yaptığı şovları, tehditleri daha da önemlisi bu düzenlemenin sadece onlar için değil CHP, MHP ve AK Parti vekillerini de kapsadığını tam da HDP’nin teklif ettiği ve istediği düzenleme olduğunu unutup; “Bizi siyasetten ihraç ediyorlar, milletin iradesine darbe yapıyorlar” diye feryat etmeye başladı.

HDP, komisyonda yasayı engellemek için kavga dahil başvurduğu tüm yollar AK Parti’ye karşı ittifak kurduğu CHP ve MHP’nin de oylarıyla başarısızlıkla sonuçlanınca “Biji Serok Apo” sloganlarıyla TBMM komisyonunu terk etti.

Komisyonda kabul edilen yasa teklifi TBMM Genel Kurulu’nda da kabul edilir mi, edilmez mi; edilse de mahkemeler hangi vekiller için tutuklama talep eder bilmiyoruz.

Tüm bu gelişmeler ve bilinmezler içinde benim dikkatimi çeken konu: Neden ‘Yaşasın Önder Apo’?

Dünyanın ‘terör örgütü’ olarak kabul ettiği PKK’nın lideri lehine slogan atarak kendilerini uluslararası kamuoyu nezdinde de terörize ettikleri ve kendilerine karşı hükümetin elini güçlendirdikleri konusuna girmeyeceğim.

Hâlbuki eğer serok gerçekten Apo olsaydı; bugün çözüm sürecinin devam ediyor olması hatta PKK’nin silah bırakmış olması gerekiyordu. Hepimiz de biliyoruz ki Öcalan’ın tüm çağrılarına rağmen PKK de HDP de onu dinlemedi.

Aslında orada atılması gereken slogan “Biji Serok Figen” olmalıydı. Çünkü Kürtler’in tümü Çözüm Süreci’ni HDP’nin ittifak yaptığı Kemalist Türksolu aklının bozduğunu ve savaşı şehirlere taşıma fikrinin de bu aklın ürünü olduğunu artık biliyor ve buna şiddetle karşı duruyor.

İş bu boyuta gelene kadar Figen’i ‘serok’ edinenlerin bugün ‘Serok Apo’ sloganına sarılmalarının tek sebebi var: Çukur savaşına destek vermekle kaybettikleri Apocuları tekrar kazanmak ve onları bu konu üzerinden tahrik ederek sahaya sürmek. Tıpkı CHP’nin sıkışında işi Atatürk’e bağlaması gibi…

Bakalım HDP tabanı, bu algıya yenik düşüp istediklerini yapar mı; yoksa onlara “Gidin işi bu noktaya getiren serok kimse o halletsin” mi der birlikte göreceğiz…

Selam ve dua ile…