Terör saldırıları yurdu kasıp kavuruyor. Şehit sayısı 470. Sivil kayıplar 300. Dünyada her yıl 1 milyon insan kanserden, bir o kadarı da kalp krizinden ölüyormuş. Suriye’de süren iç savaşta katledilen insan sayısı 600 bine ulaştı. Afrika’da son 2 yılda açlık ve savaşlardan çoğunluğu çocuk 500 bin insan hayatını kaybetti.
“Hayat bir matematiktir”
***
Kilis’e hemen her gün roket mermileri isabet ediyor. 18 vatandaşımız hayatını kaybetti. Türkiye her an Suriye topraklarına askeri bir müdahalede bulunmak zorunda kalabilir. Sonrası olacakları düşünemiyorum bile.
“Olabilir”
***
Şiddeti destekleyen ve bu doğrultuda siyaset üreten vekiller ile diğer bazı vekillerin dokunulmazlıklarına dokunulmaya çalışılırken çok üzücü ve düşündürücü manzaralar yaşandı. Vekiller birbirlerinin bir yerlerine fena dokundular.
“Daha kötüsü de olabilirdi”
***
Coğrafyamızda tarih yeniden yazılıyor, haritalar yeniden çiziliyor. Sınırlarımızın akıbeti belirsiz. Ülkelerin isimleri değişecek. Ulus millet kavramının içeriği yeniden formatlanacak.
“Atı alan Üsküdar’ı geçmek üzere yani”
***
Büyük şair Nazım’ın şiiri reklam filmlerine malzeme ediliyor. Ortalıkta ben solcuyum, sosyalistim diye şekil yapan tiplerin bu basiretsizliğine şaşmamalı, Topu banka reklamlarında, ucuz televizyon dizilerinde hatırı sayılır rakamlara boy gösteriyor. Meclis’te siyaset yapanı da rezidanslarda sefa sürüyor.
“Kahrolsun kapitalizm”
***
Geçen gün mahallede oturmuş çayımı yudumlarken, yan masada koyu sohbete dalmış genç bir çifte kulak kabarttım biraz. Her 2’si de hükümete, Erdoğan’a falan fena giydiriyorlardı. Çok cahil bir toplum olduğumuzdan, topumuzun köylü kurnazı, şark beyinli zavallılar ordusu olduğumuzdan söz ediyorlardı sık sık. Derken genç erkek sevgilisine, “Hadi kalkalım artık” dedi. Genç kız: “Oturuyoruz güzel güzel niye kalkalım ki” diye cevap verdi. Genç erkek: “Nazım’ın şiir dinletisi varmış, arkadaşlar davet ettiler, atölyede bekliyorlar geç kalmayalım”. Genç kız: “Ya boş ver hayatım. Hava çok güzel. Tadını çıkarmak varken ne diye kendimizi kapatıyoruz. Sen ara Nazım’ı. De ki: bugünlük bizi affet. Söz başka bir dinletine mutlak katılacağız. Sorry de gitsin işte. Off yaaa… Ne dersen de! Bana ne!”