İnsanoğlunun yaratılmasından itibaren en önemli ihtiyacı gıda olmuştur. Tarihi süreç içerisinde gıda maddeleri ve beslenme alışkanlıkları şüphesiz değişiklik göstermiştir. Ancak insanın gıdaya olan ihtiyacının tamamen yerini alabilecek bir gelişme olmamıştır. Gelecekte de bu durumun değişeceği mümkün görünmemektedir.

Kısaca, dünyanın en eski ve en stratejik sektörü gıdadır diyebiliriz. O zaman gıdaya çok daha fazla önemin verilmesi gerekir.

Çünkü gıda hayatın kendisi demektir. Zira gıda, insanın en temel ihtiyacı beslenme demek. Öte yandan Hazreti Âdem’le Hazreti Havva’nın ‘cennet’ten kovulmasına sebep olacak kadar da etkileyici, baştan çıkarıcı, haz verici… Öyle ki farklı güzellikler gıda maddesi olan meyvelere, sebzelere benzetilerek anlamlandırılmış, cazip hâle getirilmiştir. Hâlâ da öyledir.

Günümüz dünyasında gelişen bilim ve teknolojiyle birlikte artan nüfusa paralel olarak gıda üretimi ve tüketimi hızla arttı.

Özetle…

Gıda, yani beslenme insanoğlunun değişiminde esas rol oynamıştır. Tarım insanlığın gelişiminde büyük etkiye sahiptir. Bu değişim ve gelişim öyküsü alternatifi olmaksızın devam edecektir.

Bugün gelişmiş dünya ülkeleri bütçelerinde aslan payını gıda ve tarıma ayırmaktadır. Örneğin Avrupa Bölgesi ülkeleri, bütçelerinin yüzde 50-60’lık bölümünü gıda, tarım ve hayvancılığa tahsis etmiş durumdalar.

Sanayileşme ile gıda ve beslenme alışkanlıkları köklü değişime uğramıştır. Kadının ev dışına çıkması, sosyal ve ekonomik hayata katılması da bu süreci hızlandırmıştır. Günümüz şehir toplumlarında büyük bir kesim, bir veya birkaç öğün yemeğini evi dışında yemek zorunda. Sadece İstanbul’da yaklaşık altı milyon kişinin öğlen yemeğini ev dışında yediği tahmin edilmektedir. Ülke genelinde bu potansiyel 25-30 milyon aralığında hesaplanmaktadır.

Yiyecek içecek sektörü giderek büyümekte, küresel ölçekte önemli bir yer tutacak hâle gelmekte. Esas dikkati çekici olan ise fast food ve benzeri uygulamalar dâhil her türlü gıda maddesinin uluslararası servisi ve ticareti de sıradan hâle gelmiştir.

Popüler yaşam tarzının dayatmasıyla yaşanan bu gelişmeler yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Nüfus artışı ile daha fazla gıdaya duyulan ihtiyaç daha çok kimyasalların kullanılmasına sebep olmuş, bu da toprağın ve suyun kirlenmesi sonucunu doğurmuştur. Öte yandan verim artışı, yeni lezzetler oluşturma adına tohum ıslahı ve genetik yapıyla oynanma birçok endişelere sebep olmaktadır. Ulaşımda sağlanan gelişmeler, gıdaların dondurulma ve katkı maddeleriyle uzun süre korunabilme imkânları esas itibarıyla gıda teknolojisindeki gelişmeler, yeni imkânlarla birlikte yeni riskler oluşturmaktadır.

Günümüz insanı gıdanın lezzetli ve besleyici olmasını yeterli bulmuyor; onun ayrıca fonksiyonel olmasını da bekliyor. Yani yiyeceklerin, bazı hastalıkları önlemesini veya vücut fonksiyonlarını artırıcı özelliğinin olmasını istiyor. Ancak gelişmeler, isteklerin tam aksi yönünde ilerliyor; yedikçe hasta oluyoruz!

Netice itibarıyla gelişen bilim ve teknolojiye paralel olarak, gıda üretimi ve tüketiminin hızla arttığı günümüz dünyasında insan sağlığını, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen hatta belirleyen gıda maddelerinin; tekniğe uygun ve sağlıklı koşullarda üretilmesi ve tüketilmesi büyük önem kazanmış ve tüm dünyada “çiftlikten sofraya güvenilir gıda” anlayışı genel kabul görmüştür.

Gıda üretimi sürecine daha önce hiçbir alakası olmayan birçok unsur dâhil olmuş, tarladaki üretimden sofraya gelinceye kadar birçok aşama ortaya çıkmıştır. Bunların doğal sonucu olarak gıda hijyeni ve gıda güvenliği kavramları yaşamsal önem kazanmıştır.

Bu sebeple, bu uzun ve karmaşık süreci tek bir kurum veya kuruluşun yönetmesi mümkün görünmemektedir. Ortaya çıkan/çıkacak sorunların çözümü toplumun tüm kesimleri tarafından göğüslenmelidir. Sağlıklı iletişim, verimli diyalog ortamı tesis edilerek siyasetten bürokrasiye, yatırımcıdan tüccara, STK’lardan tüketiciye, eğitimden basına kadar hemen herkes elini taşın altına 

koymalıdır. Çünkü söz konusu gıda ve beslenmedir; mevzubahis Türkiye’nin geleceğidir!

Gıda ve tarımla ilgili düzenleme, denetleme Tarım ve Orman Bakanlığı’na verilmiş olsa da bu alan kimsenin gayretine, sorumluluğuna, insafına bırakılamayacak kadar kıymetli ve stratejik bir alandır. Bütün kişi ve kurumların iş birliği yapması bir zarurettir.

Tüm taraflar bir araya gelmeli; katılımcı anlayışla fedakârlıklar sergilenmeli, tecrübeler ortak havuzda memleketin faydası için biriktirilmeli, uygun çalışma ortamları hazırlanmalı; geleneksel tarım yöntemleri, sağlıklı, kaliteli, hijyenik, güvenli ve helal beslenme metotları tekrar ele alınmalı ve topluma iyice aktarılmalı.

İşte o zaman istenen ve hedeflenen başarı yakalanacaktır.