Diriliş Postası, geçen yıl 17 Ekim’de “İran’ın 502 yıldır hazırlandığı ‘Musul Katliamı’ başladı” manşetiyle çıkmıştı.

O günden bu yana Musul’u DAEŞ’ten kurtarma operasyonunda binlerce sivil öldürüldü ve kelimenin tam anlamıyla katliam yapıldı.

Koalisyon güçlerinin ve Irak savaş uçaklarının Perşembe günü El Cedide Mahallesi’ni hedef alması sonucu çoğu kadın ve çocuk 230 kişi hayatını kaybetti.

Enkaz altında kalan ve henüz cesetlerine ulaşılamayan onlarca kişinin olduğu açıklandı.

Kayıp sayısının çok daha büyük olduğunu söyleyenler var.

Örneğin, Musul Yargı Konseyi Başkanı Besme Besim’e göre koalisyon güçlerinin El Cedide Mahallesi’ne düzenlediği hava saldırısında ölen sivillerin sayısı 500’den fazla.

Besme Besim, masum sivillerin üzerine yıkılan onlarca evin arasında yaptığı açıklamada, mahalle sakinlerinin bölgelerinde sadece 5 veya 6 DAEŞ’li olduğunu ve sokaklarda özgürce dolaşan DAEŞ’liler yerine sivillerin hedef alındığını söylediklerini aktardı.

Bu arada, koalisyon güçlerinin ve Irak ordusunun gerçekleştirdiği vahşeti gizleme çabasındaki Bağdat yönetiminin Besme Besim’in Musul’a girişini yasakladığı bilgisi geldi.

Irak’ın gerçekleri gizleme çabası boşuna.

ABD, yine büyük bir pişkinlikle katliamı itiraf etti ve “Irak ordusunun talebi üzerine vurduk” dedi.

Bu iddia doğruysa şu anlama geliyor:

“İran hedef gösterdi, ABD vurdu.”

Bir de lütfedip yılan hikayesine dönmesi muhtemel bir soruşturma başlatmışlar.

Hepsi o kadar.

Maalesef uluslararası toplumun gözünde Musul’da katledilen yüzlerce masum insanın Paris’te, Londra’da terör saldırısında hayatını kaybeden tek bir kişi kadar değeri yok.

Amerika’nın İslam coğrafyasında sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar son günlerde iyice yoğunlaştı.

Camiler, okullar ve meskûn mahaller vuruluyor.

Kadınlar ve çocuklar acımasızca katlediliyor.

Dünyanın gözü önünde savaş suçu ve insanlığa karşı suç işleniyor.

Amerika, Suriye’de ve Irak’ta PKK ve El Haşd El Şaabi gibi yerel işbirlikçilerinin rehberliğinde gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla katliamlara imza atıyor.

İstihbaratın ve saldırı talebinin yerel unsurlardan gelmesi Amerika’yı temize çıkarmaz.

Çünkü söz konusu yerel unsurlardan katliamlar nedeniyle cezalandırılan hiç kimse yok.

Örneğin son saldırı.

“Irak ordusunun talebi üzerine vurduk” diyen ABD, talebin tam olarak kimden geldiğini açıklayacak mı?

Kasıtlı olarak katliama neden olan ve savaş suçu işleyen o kişi veya kişilerle ilişkisini kesecek mi?

Yoksa hiçbir şey olmamış gibi iş birliğine devam mı edecek?

Muhtemelen sonuncusu olacak.

Irak Müslüman Alimler Birliği, önceki gün yaptığı açıklamada katliamı kınayarak, ABD ve İran’ın Irak halkının hayatını cehenneme çevirdiğini ifade etti.

Musul’da ve Irak’ın genelinde akan kanların Iraklıları ABD ve İran işgaline karşı birleştirmesi gerektiğini vurguladı.

Aynı gün, Irak ordusu, son günlerde çok sayıda sivilin ölmesi nedeniyle Musul’da DAEŞ’e karşı yürüttüğü operasyonu durdurma kararı aldı.

Bunu, “Katliama kısa ara verdi” şeklinde de okuyabilirsiniz.

Türkiye, desteklediği Suriyeli gruplarla birlikte Cerablus’u ve El Bab’ı DAEŞ’ten temizledi.

Sivillerin zarar görmemesi için olağanüstü çaba sarf edildi.

Bir Türkiye’nin gerçekleştirdiği operasyona bakın bir de ABD öncülüğündeki koalisyonunkine.

Aradaki insanlık farkı gayet çarpıcı bir şekilde kendini gösteriyor.

Musul’da gerçekleştirilen katliam ve zavallı halkın hali, Kıyamet Günü’nü tasvir eden ayet ve hadisleri hatırlatıyor.

Bu nedenle sosyal medyada katliamla ilgili bilgiler ve görüntüler “Musul’un kıyameti” etiketiyle paylaşılıyor.

Saldırılara maruz kalan ve kentten kaçmaya çalışan insanlar sarhoş edici hiçbir şey içmedikleri halde yaşadıklarının etkisiyle sarhoş gibiler.

Rûdaw’a konuşan 50 yaşlarındaki bir Musullu bu durumu şöyle anlatıyordu:

“Biliyor musunuz, baba gördük, kendi çocuğunu bırakıp kaçtı. Allah şahittir ki bir babanın evladı gözlerinin önünde öldü ama oracıkta bırakıp gitti. Musul’da kıyamet kopuyor.”