Dünsüz yarın olmuyor kâri. Maziyi bilmeden ve belki de anlamadan, anlayamadan yanlışı ve doğrusuyla yarın için hayaller kuramıyoruz. Ve hayal kurmayı bıraktığımızdan beri başkalarının hayallerini yaşıyoruz. Buna mecbur oluyoruz. Oysa hepimiz hamasî birkaç cümle terennüm edip medeniyetten, maneviyattan ve dünyayı değiştirmekten bahsediyoruz. Yalan söylüyoruz, önce kendimize sonra herkese yalan söylüyoruz. Ne bu yalandaki gibi yaşıyor ne de yaşadığımızı doğru anlatıyoruz. Zira “inandığı gibi yaşamayanlar yaşadığına inanmaya başlar” diyor eskiler. Ve sözün hikmeti bu ya bizim vaktimizde tecelli ediyor.

Medeniyet dediğin kitaptır kâri. Medeniyet dediğin yazıyla başlar. Yazmak sadece sarı saman bir kâğıda cümleler düşmek demek değildir. Satırlara yazılmaz medeniyeti kuran cümleler sadırlara yazılır ve işte o vakit ölmez yazılmış olanlar, unutulmaz ve yok olmaz. Ve onun için yazmak denen fiilde ilahi bir hal vardır. Kanaatimce maksat öğretmekten ziyade hissettirmektir böyle bir işte. Zira insan öğrendiğini unutuyor ama hissettiği çıkmıyor sinesinden. Onun için belki de “Anladım ki, aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir” diyor Cemil Meriç. Ve göçüp de giderken bu âlemden kitaplarıyla ördüğü bir medeniyet hisarı bırakıyor bize. Ardında kitap bırakıyor, paradan, maldan, mülkten ve mevkiden daha kıymetli, daha manalı bir miras. Gözleri görmeyen kimdir diye sorsalar bana –ki asla Meriç değildir o- yazmayandır derim ve sağır olan kişi elbet ki okumayandır. Hem dünyanın bunca zulmüne, vahşetine karşı elinde silah olan değildir galip gelecek olan. Zira silah öldürür, zulmeder. Ama yazmak da bir silahtır hem de daha kuvvetli bir silah ve öldürmez kimseyi. Öldürerek girilmez bir gönle, sahip olunmaz bir şehre, öldürerek medeniyet kurulmaz, yazıyla, kitapla ve fikirle kurulur. Öldürenler ya zalimliğiyle konuşulur ya da unutulur.

Bence bunca şikâyet ettiklerimize, bunca kederlendiklerimize ve bunca dert ettiklerimize bir çare arıyorsak şayet; çare kitaptır. Kitaba küstürülenler, fikri ve zihni ile tartışamayanlar ya zalim oluyorlar ya da zulme mecbur kalıyorlar. Zira eline kitap almayan ya da alamayan, kalem tutmayan gençlerin ellerine silahlar tutuşturuyorlar ve bir başkasının canını almadan evvel onları öldürüyorlar. Gönüllerini, zihinlerini ve hayallerini… Hayali olmayanlar yaşadım dese de yaşamıyorlar zaten.

Şimdi biz şayet yeniden kalkacaksak düştüğümüz, düşürüldüğümüz yerden ve yeniden doğrulacak ve doğacaksak, ellerimizden kerpetenlerle söktükleri kitabı yeniden elimize aldığımız vakit olacaktır bu. Kitap’la kurulan bu medeniyet yeniden Kitap’la doğacaktır. Buna mecburuz. Yoksa sloganlar atacak, etrafa bağırıp çağıracak ama bir fikir kuramayacağız. Bizi asırlardır gayretle kurulmuş medeniyetimize küstürenler, o ışığı söndürenler ve bir nesli yaşarken öldürenler, bizi kitaptan ayırmak, fikirden sıyırmak için ve yalnızca nefes alan ama düşünmeyen, söylemeyen, yazmayan bir yığın olalım diye bunca uğraştılar. İşte bunun için sarılmalıyız Kitap’a.  Yoksa kör, sağır, dilsiz ve gönlü ölmüş çocuklar büyütecek, elleri ve cepleri dolu ama zihinleri bomboş gençler göreceğiz.

Ezcümle üstat Şeriatî o gün için, bugün için ve her gün için söyler gibi haykırırcasına ne kadar da güzel söylüyor

“Okuyun, diyor okuyun! Zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor…”