Osman Kavala konusunda hadlerini aşarak ortak bir bildiri yayınlayan on ülke, Türkiye’nin tepkisi ve dik duruşu sayesinde geri adım attı.
ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit eder” ifadelerine yer verildi.
Arka arkaya yayınlanan bildiriler üzerine Cumhurbaşkanlığı kaynakları, büyükelçiliklerin açıklamalarının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından olumlu karşılandığını bildirdi.
On ülkenin geri adım atması ve diplomatik bir dille özür dilemesi, Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin başarı hanesine yazılırken, üç gün önce büyükelçilerle saf tutarak hükümeti suçlayan muhalefete de bu son krizden geriye “Türkiye’nin egemenliği konusunda dahi milli bir tavır ortaya koyamamanın utancı” kaldı.
Bir kısmı hâlâ nasıl bir çukurun içine düştüğünün farkında değilken birileri de büyük bir yüzsüzlükle kuyruğu dik tutup kazanılan diplomatik zaferden kendine pay çıkarma peşinde.
Son birkaç gündür yaşananların hiçbiri tesadüfî değil.
Fakat ülkenin muhalefetinin halka değil dışarıya bel bağlaması ve yabancıların Ankara’ya baskı aracına dönüşmesi gerçekten üzücü.
Türkiye kesinlikle milli ve kaliteli bir muhalefeti hak ediyor.
Sanırım büyükelçiler bir araya gelip o bildiriyi yayınladıklarında Türkiye’nin korkup boyun eğeceğini zannediyorlardı.
Bu ülkemizdeki değişimi hâlâ tam olarak kavrayamadıkları anlamına geliyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri adına 27 Nisan 2007’de gece yarısına yakın Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yayınlanan e-muhtıraya verilen tepkiye ve 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminin nasıl bastırıldığına baksalardı Ankara’ya artık bu tür muhtıra niteliğinde bildirilerle boyun eğdiremeyeceklerini anlarlardı.
Nisan 2007’de hükümet daha önceki askeri müdahalelerin ardından hükümetlerin takındığı tavırların aksine muhtıraya ilk kez alışılmadık ve sert bir şekilde tepki verdi.
O günden bu yana Türkiye’de köprünün altından çok su geçti ve halk iradesi daha da güçlendi.
Geçmişte darbecilerle el ele vererek ancak iktidara gelebilen CHP, şimdi de bunu ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin muhtırasıyla başarabileceğini vehmetmiş olmalı.
Belki de hükümetin doların yükselmesinden korkarak böyle bir tepki veremeyeceğini ve “büyükelçiler muhtırası” karşısında titreyeceğini zannettiler.
Kılıçdaroğlu’nun 18 Ekim’i milat göstererek bürokratları tehdit etmesine bakacak olursak ortada boşa çıkarılan büyük bir planın olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat Erdoğan’ın tehdit ve şantaja boyun eğmemesi oyunu bozdu.
Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin egemenliğinden taviz vermektense gerginliği daha da tırmandırmaya hazır olduğunu göstermesi ABD’nin başını çektiği on ülkeye geri adım attırdı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın hemen akabinde “ABD olarak Türkiye’yle ortak önceliklerde işbirliği arayışındayız ve herhangi bir anlaşmazlığı gidermek için diyalog kurmaya devam edeceğiz” demesi de Washington’ın Ankara’yı tamamen kaybetmeyi göze alamayacağının göstergesi.
Muhalefeti hayal kırıklığına uğratacak olsa da ABD’nin Türkiye’yle ilişkiler konusunda artık daha dikkatli olacağı söylenebilir.