Siyonist ve Emperyalist güçler 2 asırdır İslam coğrafyası üzerinde Müslümanların vahdetini engellemek için yapmadıkları her türlü faaliyeti yapmaktadır.

Bazen kendileri dışarıdan direk saldırıp Müslümanları öldürür, düzenlerini bozar, yer üstü ve yer altı kaynaklarını talan eder; bazen de içimizdeki bizden görünen zurnalarına üfler bizi kendi menfaatlerine göre dizayn etmeye çalışır aramıza fitne sokar bozgunculuk yaparlar.

Siyonizmin aramızda birçok zurnası vardır; terör örgütleri, medya kuruluşları, sözde din adamları/yapıları, dernekler, vakıflar, sözde hayır kurumları, Holdingler, şahıslar ve dahası…

Şüphesiz son zamanların en dehşet verici olanı ve takkiye yapma/kamufüle olma konusunda insanları hayrete düşüren sözde Hizmet Hareketi olan Zurna ‘Fetö Terör Örgütüdür’

Fetö Terör örgütü, 1970’li yıllardan beri İslam dininin özünü değiştirmek, Müslümanların reflekslerini Siyonizmin menfaatleri doğrultusunda formatlamak, siyasetimizi dizayn etmek, devleti ele geçirmek için; orduyu, emniyeti, yargıyı, istihbaratı ve ümmetin zeki çocuklarını, zengin bireylerini Siyonizmin hizmetine sokmak için şeytanın aklına gelmeyen taktiklerle faaliyet göstermektedir.

ABD’nin Neoconları ve NATO Gladyosunun üfledigi Siyonizmin Zurnası olan Fetö Terör Örgütü asırlık fitne projesini diğer zurnaların da desteği ile yaklaşık 50 yıl gergef gergef dokudu.

Ancak fitne/şer ittifakı her zamanki gibi planlarını yaparken yine sonsuz Kudret ve Azamet sahibi Allah’ı hesaba katmamıştı…

Tuzakları, tuzak kurucularının başına geçiren, Fil ordularını Ebabil kuşlarına mağlup ettiren Allah (c.c) bu defa da ülkeyi kan golüne çevirmek isteyen, iç savaş ile milleti birbirine düşürmek için kurulan tuzaktan; Millete birlik/vahdet ve kardeşlik zaferi nasip etmişti.

Şerleri hayra tevdi eden Allah, bu aziz millete uzun zamandır ihtiyaç duyduğu ama bir türlü sağlayamadığı vahdeti, şuuru, Tek Millet olmayı, zulme karşı direnme izzetini, Hürriyeti ve mukaddesatı için can vermeyi lutfetmişti.

Bugüne kadar birbirlerini tanımayan, selamlaşmayan, bir araya gelemeyen veya bir şekilde mezhep, meşrep, siyasi görüş farklılıkları sebebiyle birbirine kırgın veya mesafeli olan kardeşler; Tankların, uçakların ve namluların karşısında şerefli bir ölümde kardeşlik için bir araya geldi. Hamdolsun.

Bugün ülkenin her şehrinde Allah’ın zulme karşı direnen kullarına ödül olarak verdiği bir ‘Vahdet Meydanı’ vardır.!

Bu meydanlarda Tevhid bayrakları dalgalanıyor, Tekbir sesleri göğe yükseliyor, Kur’an-ı Kerim okunuyor, cemaatle namazlar kılınıyor, insanlar birbirlerine ikramlarda bulunuyor, tebessüm ediyor, muhabbet ediyor; Vatanlarının yanında hiç tanımadıkları insanların da izzetini ve hürriyetini korumak için 20 gündür uykusundan, rahatından, sağlığından, ailesinden ve ticaretinden feragat ederek nöbet tutuyor.

Bu meydanlarda bir nesil yetişiyor; Fetönün ve Siyonizmin istediği ‘Uyuyan ve İtaat eden Müslüman’ profilinin tam tersi ‘Uyanık/Şuurlu ve direnen Müslüman’ nesli yetişiyor.

Vahdet meydanlarında ümmetin çocukları kendilerini yeniden formatlıyor, bu davada kendileri için rolmodel abiler ve kardeşler ediniyor; sorumluluk alıyor, başkasının yükünü almanın hazzını yaşıyor.

Ve kadınlarımız…

Uzun yıllardır ilişkileri sadece ‘iyi geçinmek, zarar görmemek, suya-sabuna dokunmamak, refah seviyesi için mücadele etmek’ olan eşini, oğlunu tıpkı kurtuluş savaşında olduğu gibi İslamın izzeti ve Vatanı için ölüme göndermenin şuurunu yükleniyor; eşini, babasını, oğlunu sadece nöbete/direnmeye göndermekle, gitmesine izin vermekle kalmıyor, kendisi de bizzat tanklara karşı duruyor, cepheye geliyor, nöbete geliyor ve ümmetin izzeti/vahdeti için cephede sabahlıyor.

Üzerlerinde oynanan oyunlar, maruz kaldıkları zulümler ve yapılan algı operasyonları ile sindirilmiş ve yanlızlaştırılmış/sosyal hayattan koparılmış gençlerimiz yeniden kurşunlara karşı iman dolu göğsünü siper etme özgüvenini kazanıyor ve bu özgüven ile yeni ilişkiler geliştirip topluma adapte oluyor, hatta topluma yön verme/önderlik yapma hedefine doğru yol alıyor.

Bir asırdır bu vatan toprağı üzerinden Arş-ı Âlâ’ya bu kadar Ezan, Sela, Tekbir sesi ulaşmamıştı; bir asırdır bu aziz millet bu denli birlik olup inanç ile şaha kalkmamıştı…

Dosta ümit, düşmana korku veren bu vahdetin devam etmesi ve daha da güçlenmesi için meydanları terketmeyelim; birliği büyütelim, kardeşliği çoğaltalım, affı yayalım, selamı daha yüksek sesle ve tebessüm ile birbirimize verelim.

Unutmayalım ki;

Ümmetin mazlumları ellerini Rabbe açmış, gözlerini İstanbul’a ve Diyarbekir’e dikmiş Türklerden çıkacak bir Fatih, bir Yavuz; Kürtlerden çıkacak bir Selahaddin beklemektedir.

Unutmayalım ki;

İnsanlık şefkat ve merhamet medeniyetinin yeniden Anadolu ve Mezopatmadan yeryüzüne hakim olmasını beklemektedir; bu coğrafyadan çıkacak ve yeniden tüm putları devirecek İbrahimi (as) bir ruh, Cudi’den yeryüzüne; yaşamı ve medeniyeti yeniden yeşertecek Nuh’un (as) yolundan giden bir nesil beklemektedir.

Küfür/Batı kaybetmiştir. İnsanlığa ve geleceğe dair söyleyeceği tek sözü kalmamıştır; bir asırdır ağızlarında sakız ettikleri demokrasi, özgürlüklük, bilim, çağdaşlık, insan hakları sloganları eylemleri ve iki yüzlülükleri ile hükmünü yitirmiş, paradigmaları iflas etmiştir.!

Şimdi söz sırası yeniden bizdedir ve hikmetli sözler de bizdedir.

İnsanlığa hayat, huzur ve adalet getirecek yegane ilaç olan İslam Medeniyetini yeniden ihya ve inşa etme sorumlulugu bizim omuzlarımızdadır.

Allah’ın hükmünü, Allah’ın mülküne hakim kılana kadar; kötülüğü kaldırıp, iyiliği ve adaleti yeryüzüne hakim kılana kadar rehavete düşmeden mücadeleye devam etmeliyiz/edeceğiz.

Vahdet Meydanlarında nöbete, dirilişe, kardesliğe, ikrama, namaza, selaya, tekbirlere devam inşaallah.

Selam ve dua ile…