Geçtiğimiz günlerde ülkenin birçok bölgesinde çıkan orman yangınlarıyla mücadele etmek zorunda kalan Lübnan komşu ülkelerin de yardımıyla güçlükle söndürebildiği yangınların şokunu henüz üzerinden atlatamadan protesto gösterileriyle sarsılmaya başladı.

Yolsuzlukları, ekonomik durumun kötüleşmesini ve iletişime yeni vergiler getirilmesini protesto için başlatılan gösteriler ülkenin her yerinde devam ediyor.

Beyrut sokaklarından Arap Baharı’nın “Halk rejimi devirmek istiyor” şeklindeki o ünlü sloganı yankılanıyor.

Farklı din ve mezheplere dayalı bölünmüş bir siyasi yapının hüküm sürdüğü ülkede halk hareketinin başarıya ulaşabilmesi için öncelikle “Hangi rejim?” sorusuna cevap bulunması gerekiyor.

Çünkü Lübnan’da Cumurbaşkanı Mişel Avn Marunî Hıristiyan, Meclis Başkanı Nebih Berri Şii Müslüman ve Başbakan Saad el-Hariri Sünni Müslüman.

Fakat ülkeyi gerçek anlamda yöneten İran’a bağlı Şii Hizbullah örgütü ve lideri Hasan Nasrallah.

Lübnan siyasetinde yıllardır farklı dinlerden ve mezheplerden birkaç aile ön planda.

Söz konusu bölünmüşlükte hiç kimsenin ülke sorunlarını düşündüğü yok.

Her biri kendi çıkarlarını garanti altına alma ve cebini doldurma peşinde.

Lübnan’daki bu kokuşmuş sistem işgal sonrası Irak’a da uygulandı ve ne yazık ki Irak’ın durumu da Lübnan’dan farklı değil.

Her iki ülkede de halkın protesto gösterileriyle devireceği tek bir rejim yok.

Dolayısıyla hükümetlerin istifası çözüm olmuyor.

Etnik, dini ve mezhepçi paylaşım üzerine kurulu sistemin tamamen değişmesi gerekiyor.

Nasrallah, protesto gösterileri üzerine yaptığı konuşmada hükümeti uyararak, yoksullara yeni vergiler uygulanırsa kendilerinin de sokağa ineceğini söyledi.

“Biz de sokağa ineriz” açıklamasının hükümete uyarı olduğu kadar göstericilere yönelik üstü kapalı bir tehdit içerdiği kesin.

Fakat Hizbullah liderinin konuşmasının hemen ardından göstericilerden “Hepsi demek hepsi demektir. Nasrallah da onlardan biridir” sloganları yükseldi.

Lübnanlılar Nasrallah’ı suçladıkları ve artık görmek istemedikleri diğer liderlerden ayrı bir yere koymuyor.

Ülkeyi yıllardır yöneten ve bugünkü tablonun ortaya çıkmasından sorumlu olan Lübnanlı liderler halka sükûnet çağrısında bulunsa da Lübnan halkı kendilerine güvenmiyor.

İran medyasının iddiasına göre ise Lübnan halkının yolsuzluğu ve kötü yönetimi protesto için düzenlediği gösteriler “direniş eksenini” hedef alıyor.

Saad el-Hariri, koalisyon ortaklarına ekonomik sorunlara çözüm bulmaları için 72 saat süre verdi ve istifa edebileceği imasında bulundu.

Hizbullah ise hükümetin istifasını istemiyor.

Çünkü perde arkasından Lübnan’ı yönetirken Saad el-Hariri gibi zayıf bir başbakana ihtiyacı var.

Lübnan Cumurbaşkanı Mişel Avn, geçenlerde Osmanlıların Lübnanlılara devlet terörü uyguladığını öne sürerek işgalci Batı ülkelerine övgüde bulunmuştu.

Osmanlı Devleti dönemine çamur atan Avn’ın başında olduğu ülkede halk, devleti kontrolleri altında tutan silahlı örgütlerin tehdidi altında.

Şii Emel grubu milisleri göstericileri katletmeye başladı bile.

Suriye’de halkın özgür iradesinin tecellisini engellemek için katliam yapanlar Lübnan halkına mı acıyacak?!.