Kendisini süper güç olarak tanımlayan devletlerin en önemli zaaflarından biri, kibirlerinin de “süper” ölçeğiyle uyumlu olmasıdır…

Bu tependen ve höykünmeci bakış olaylara sağlıklı bir şekilde nüfuz edebilmenin önündeki önemli engellerden biridir…

Bu zaaf Osmanlı için de geçerli olmuş ve on yıllarca Avrupa’da ne olup bittiğini anlamasını engellemiştir; elçi göndermeye dahi gerek duymadığı gerçeğiyle…

Fakat bu hakikat hoşumuza gitmese de, görmediğimiz Avrupa ile eşit koşullarda masaya oturmak zorunda kaldığımızda, artık her şey çok geç idi…

ABD ve dolayısıyla da onun başkanı olan Trump’da zaman zaman hatta çoğu zaman tıpkı yüksek rakımlı tepelere hızla çıkanlardaki gibi “oksijen çarpması” yaşıyor…

Yükseğe hızla çıkmanın kibir açısından dayanılmaz bir şehveti olsa da, ciddi yan etkileri yok değil…

Yükseldikçe düşen atmosfer basıncı sebebiyle seyrelmiş oksijenden daha fazla alabilmek için vücudun giriştiği çabanın yan etkileri sadece fizyolojik olmuyor…

Fiziksel dengesi bozulan insanın zihinsel dünyası da bu çarpmadan etkileniyor ve şuur kaybı yaşıyor…

Trump’ın zaman zaman yaşadığı dalgalı ve dengesiz tavırlarına bir de buradan bakmakta yarar var…

“İşi buradan nereye vardırmak istiyorsun?” diyenleri duyar gibiyim…

Evet elbette derdim, uzman açıklamalarından alıntıladığım bilgileri aktarmak değil; bu metafor üzerinden ABD ile varılan mutabakatın psikolojisini, sosyolojisini irdelemeye çalışmak…

Bu çerçevede, “Barış Pınarı Harekâtı” ABD’yi o yüksek dağlardan indirip oksijen çarpmasından kurtarmıştır…

Türkiye “Güçlendirilmiş Diplomasi” -ordu gücüyle masadaki etkinliğin artırması- girişimiyle şartları kendi lehine çevirmiş ve muhataplarını ivedi olarak masasına çekmiştir…

Kendisini “süper güç” olarak konumlandıran ABD ile ilk defa eşit koşullarda ve göz teması seviyesinde gerçekleşen bu mutabakat, Türkiye ABD ilişkileri açısından çok ciddi bir kırılma noktasıdır…

Geçmişte imparatorluklar bugün de onların varisi olarak kendisini gören emperyal güçler, “yegâne” olmak isterler ve asla başka bir devletle ve hiçbir koşulda eşitlenmek istemezler…

ABD’de bu temel anlayış gereği diğer muhataplarına olduğu gibi Türkiye’ye de hep buyurgan olmuştur; Barış Pınarı Harekâtı’na kadar…

Bütün dünya medyasının hakkını verdiği bu başarının, bütün somut güncel kazanımları dışında, böylesine büyük bir anlamı daha vardır…

ABD’yi “kibir dağı”ından indirerek “oksijen çarpması”ından kurtaran şey bir gönüllülük değil, mecburiyettir…

Bu mecburiyeti oluşturan da Türkiye’dir…

Bütün dünyanın anladığı bu hakikati, bizim içimizdeki zavallıların da anlaması temennisiyle…