Basın Yayın Birliği Derneği’nin düzenlediği kitap fuarının açılışında konuşan Cumhurbaşkanımız sosyal medya takibiyle ilim sahibi olunamayacağını ifade etti.  140 karaktere sıkıştırılmış aforizmalarla ancak yarım aydın olunacağını belirtti.

Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği hususlar can yakıcı sorular olarak bütün insanlığın önünde duruyor. Dijitalleşmeyle beraber bilginin kullanım mecraları ve hızı değişiyor. Bu gerçeği de dikkate alarak hem kendi geleceğimizi hem de insanlığa çözüm önerileri sunmak zorundayız. Tabii ki bu çözümü sunacak olanlar 140 karakterle dünyasını sınırlandıranlar olmayacak. Ama bu gerçeği de göz ardı etmeden aydınların konunun üzerine ciddi çalışmalar yapması gerekiyor. Yoksa yeni ithal kavramlar ve muhtevalarla daha tehlikeli bir alana doğru hızla ilerliyoruz. Bu defa sorun bir grup veya zümrenin başkalarını sömürmesiyle ilgili değil bütün insanlığın geleceği ile ilgili.  Mesele evrensel olunca çözümlerinde bütün insanlığa şamil olması gerekiyor.

Yeni bilgi iletişim teknolojileri yeni bir ekonomiyi de beraberinde getiriyor. Küresel dünyada her alanda olduğu gibi kültür alanının ekonomisi de değişime uğruyor. Filmler, gazeteler, kitaplar, dergiler dijitalleşiyor.  Yeni bir kültür ekonomisi doğuyor. Bu ekonomi yerel bir pazar olmanın ötesinde dünyayı pazar haline getiriyor. Artık küresel köy olmak bile insana yetmiyor, küresel odalara kadar geldik.  Bu noktada kültür ekonomisinin aktörlerine büyük iş düşerken, devletinde gelecek kuşaklar açısından olaya bakması gerekir. Hatta bu gidişat iyi takip edilmezse toplumunda, devletinde geleceğinin tehlikede olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Tabiri caizse artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Önümüzdeki günlerde düzenlenecek Milli Kültür Şura’sında dijitalleşmenin de bir başlık olarak ele alınmasında fayda var. Kültür Bakanlığı’nın sinema filmleri ve belgeseller için oluşturduğu fonların benzerlerini animasyon alanı için, oyun alanı için de oluşturması sektör oluşumu için bir can suyu olacaktır. Sadece Kültür Bakanlığı değil Ekonomi Bakanlığı, Sanayi Teknoloji Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi konunun ilgi alanına girdiği bütün üst düzey kurumlar bu meseleyi gündemlerine almalılar.  Yoksa bu alanda zayıf olan sektörler kendi imkânlarıyla dünyayla yarışamazlar. Zaten bu alanda güçlü olan ülkelerde sektörün arkasında devlet desteği her zaman vardır. Devletin güçlü desteği olmadan kültür sanat alanının yaşama imkânı yoktur.  Bu meseleye sadece inovasyon ve Ar-Ge boyutuyla bakarsak yanılırız.  Asıl kalıcı olanın muhteva olduğunu unutmamalıyız.

Kültür ekonomisinin daha iyi hale gelmesinin yollarından biri de yerel yönetimlerdir.  Son 15 yılda çok büyük kaynaklara sahip olan yerel yönetimler kültür konularına daha fazla kaynak ayırmalıdır. Ancak bu kaynaklar faaliyet yapmış olmak için yapılmamalıdır. Gündelik işlerin yanı sıra kalıcı eserlere de imza atılmalıdır.

Büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde kültür ajansları oluşturulmalı ve oluşturulacak kaynak Kültür Bakanlığı’nın sinema alanında uyguladığı çok taraflı ve katılımlı heyetler eliyle yönetilmelidir. Kamu kurumları kendi marifetleriyle kültür sanat ürünü üretmemelidir. Bunun istisnaları olabilir. Ancak tiyatro, opera, bale, müzik gibi alanlarda kamunun eser üretmeye çalışmasının bir anlamı ve izahı yoktur. Oluşturulacak bütçeler özel sektör aracılığıyla gerçekleştirilmeli, kamu denetim görevini üstlenmelidir.

Kültür sanatı meslek edinmiş insanların oluşturacağı bağımsız kurum ve kuruluşlar eliyle dünyayla rekabet edebiliriz, ancak bu şekilde kültür ekonomisinden söz edebiliriz…