İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerin liderleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine bugün İstanbul’da bir araya gelerek ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine ve ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararına verilecek ortak cevabı belirleyecek.
Genel beklenti zirveden Müslüman halkların arzu ettiği bir kararın çıkmayacağı yönünde.
Bunun nedeni de teşkilat üyesi ülkelerden bazılarının son dönemdeki tavırları ve Trump’ın kararına yeşil ışık yaktıkları kanaati.
İstanbul’daki zirveye katılım düzeyi İİT ülkelerinin Kudüs konusuna ve ABD Başkanı’nın kararına kimin nasıl yaklaştıkları konusunda mutlaka bir fikir verecek.
Şu ana kadar birçok ülkenin devlet başkanları düzeyinde katılacağı kesinleşti.
Ortaya çıkan tablo Kudüs konusunda bundan sonra kimlerle daha yakın işbirliği yapılabileceğini gösterecek.
İİT, sadece Arap ülkelerinden müteşekkil değil.
Trump’ın adımına onay verdiği söylenen ülkelerin dışında onlarca İslam ülkesini çatısı altında barındırıyor.
Şayet üç-beş ülkenin koskoca teşkilatı rehin almasına izin verilmezse, İİT Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya sahip çıkma konusunda daha rahat hareket edebilir.
Fakat söz konusu ülkeler teşkilatın sonuç getirecek ciddi kararlar almasını engellerse Ankara B planına geçmeli.
İslam ülkeleri Kudüs ve Mescid-i Aksa için dahi birlikte hareket edemiyorsa, yapılacak şey bu duruma hayıflanarak oturup beklemek olmamalı.
Türkiye’yle benzer kaygıları taşıyan İslam ülkeleri ve hatta diğer ülkeler birlikte ortak inisiyatif geliştirebilir.
Ankara, Suriye’de Moskova ve Tahran’la oluşturduğu üçlü mekanizmanın yararını gördü.
Aynı şekilde Irak’ta da Bağdat ve Tahran’la işbirliği sayesinde referandum oyununu bozdu.
Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda da benzer bir girişim yapılabilir.
Gerekli adımların İİT şemsiyesi altında atılması birinci öncelik olsa da bunun mümkün olmaması halinde Türkiye’yle birlikte hareket edecek ülkelerle ayrı bir “Kudüs koalisyonu” oluşturulabilir.
Ankara’nın çatışma ihtimalini güçlendiren eksen politikalarına soğuk baktığı biliniyor.
Fakat bu tür bir girişim eksen politikası olarak değerlendirilemez.
Ortada yerine getirilmesi gereken bir görev var.
Kudüs’ün ve Müslümanlar’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın Yahudileştirme planlarına karşı savunulması gerekiyor.
Dileyen gelir, elini taşın altına sokar.
Türkiye de bundan sadece memnunluk duyar.
Son seçenek ise Ankara’nın tek başına bir takım adımlar atmasıdır.
Fakat buna gerek kalmayacağını düşünüyorum.
İkinci seçenek, yani benzer hassasiyetleri paylaşan İslam ülkelerinin birlikte hareket etmesi pekâlâ mümkün.
Bu şekilde olası riskleri ve tüm yükü Türkiye’nin omuzlamasına da gerek kalmaz.
Ankara’nın bu tür adımları ve Kudüs için ortaya koyduğu çaba, Türkiye’yi kendisine rakip gören İİT üyesi ülkeleri rahatsız edecektir.
Alternatif zirveler ya da konferanslar düzenleme gibi baltalama girişimleri ve karşı adımlar gelmesi sürpriz olmaz.
Tabii şu nokta da göz ardı edilmemeli:
Trump’ın Kudüs adımı sadece işgal altındaki kenti ilgilendiren bir gelişme değil.
Bilakis bölgeyi yeniden dizayn etmeye yönelik kapsamlı bir planın parçası.
Söz konusu planı destekleyen ülkelerin Türkiye’nin Kudüs konusundaki çabalarını desteklemeleri beklenmemeli.
Fakat aynı plana karşı olan birçok ülke olduğu da unutulmamalı.