Gazze’de artık rutin hâle gelen hayasız, ölçüsüz ve hedef gözetmeyen saldırılar, insanlıktan iz taşıyanların kalplerini kanatırken; sözüm ona yaşanan faciaya yoğunlaşıyor dünya devletleri. Ateşkes çağrıları, diplomatik girişimler sonuç vermiyor; çünkü siyonizmin emperyalist kuvvetleri hakikate kör ve sağır bir algıyla ve ısrarla zulümle aynı safta duruyor. En vahşi savaşlarda dokunulmaz olan diplomatik misyonlar vurulurken bile hakikat görmezden geliniyor. Haddini aşanlar koruma altına alınıyor. Adaleti sağlayamayan Orta Çağ serf ve ağalık sistemi kurumsal olarak yaşatılıyor.
Otuz üç bin insanın soykırıma uğradığı, yetmiş binden fazla insanın yaralandığı, iki milyon insanın açlığa ve susuzluğa mahkûm edildiği bir dünyada insanlar insanlıklarından, Müslümanlar bayram kutlamanın utancını yaşamaktan utanmıyorlar. Siyonizm ve destekçisi/sponsoru ABD ve Batı’nın göstermelik ve politik ateşkes çağrıları her geçen gün vahşileşen İsrail’in durdurulamaması meselesi üzerine yeniden düşünmek gerek. İsrail, Gazze soykırımı ile Filistin’in devlet olma hakkını gündemden düşürüyor. Filistin ve Kudüs’ün işgal edilmişliği Gazze ve Gazze’deki soykırımla perdeleniyor. Filistin davasındaki idrak ve şuur düzeyimiz algıya indirgenerek daraltılıyor. Mescid-i Aksa ve Kudüs bombalanmıyor ama, Müslümanlar bölgede serbestçe ibadet edemiyor; yaşla ve sayı ile sınırlı bir serbestlik tanınıyor gibi görünüyor/sunuluyor ve bölge bombalanmadığı için gündemimizde değil!
Balfour Deklarasyonu ile başlayan süreç BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihinde kabul ettiği 181 sayılı karar ile “Filistin’de Arap ve Yahudi devletleri kurulmasını öngören plan” artık hatırlanmıyor. Karar tek taraflı bir yorumla 14 Mayıs 1948 günü İsrail Devleti’nin kuruluşuna imkân sağlarken; Filistinlilere 15 Mayıs’tan itibaren “Yevmü’n-Nekbe” (Felaket Günü) sürgün, işgale maruz kalmak ve göçe zorlanmak kaldı. Nekbe Günü’nden itibaren katledilen, evleri işgal edilerek göçe zorlanan Filistinli sayısı milyonlarla ifade edilir. Yüzlerce köy boşaltıldı ve yerleşimci maskesiyle coğrafya Yahudileştirildi. Yafa’dan sürülenleri, sürülüp çıkarıldıkları toprakları, Kudüs’teki işgal ve yerleşimcileri çoktan unuttuk. 1967 “Altı Gün Savaşı” ve 1973 Yom Kippur Savaşı’ndaki Batı desteğini de unuttuk.
Filistin’in davasının artık bir toprak meselesi olmadığını; meselenin Yahudi ve Hıristiyan siyonizmi/evanjelizmi idealleri için merkezi Kudüs olan “Büyük Siyonist İsrail Devleti” meselesi olduğunun şuur ve idrakine erişmek gerek. Kalbimiz, dilimiz, şuurumuz, idrak ve anlayışımızla meseleyi, “Kudüs Meselesi” olarak zihnimize kazımadığımız sürece İsrail’in yaş ve cinsiyet gözetmeden soykırım yapma, coğrafyadan koparma ve kalan yerleri duvarla ayırma sömürge stratejisini kavrayamayacağız.
Gazze; Filistin, Sina, Mezopotamya hatta arkaik Arz-ı Mevud toprakları olarak tarif edilen masalsı coğrafyanın bozulmaması için siyonizme karşı son direniş noktasıdır. Balfour Deklarasyonu ile başlayan bölme, işgal, yerleşme ve el koyma stratejisi Gazze’de durdurulamazsa Orta Doğu’da Filistin Devleti ve özgür Kudüs hayali sona erecek. Müslümanlar Sina Yarımadası’ndan iki nehir arasına uzanan coğrafyada siyonist/evanjelist mücadelesi ile yüz yüze gelecekler. İsrail 1967 sınırlarını ve iki devletli bir çözüm istemediğini açıkça ilan ederken Müslümanları yöneten devletlerin yöneticilerinin deve kuşu rolüne soyunmasını anlamak imkânsız.
Menahem Begin’in iktidar olmasıyla (1977) İsrail, Batı Şeria ve Gazze’de dünyanın gözüne sokarak Yahudi yerleşimlerini artırdı. BM Güvenlik Konseyi kararı gereğince İsrail, Gazze topraklarından çekilmesi gerekirken işgal ve yerleşimini kuvvetlendirme stratejisini başarı ile uyguladı. İsrail, Gazze’de Filistin ve Filistinli istemiyor. BM Güvenlik Konseyi çekimserlik numaraları da engelleyici değil. Siyonizm, zamana ve unutturmaya oynayarak soykırım, işgal ve sürgünle adım adım hedefine yürüyor. Ancak emperyalizm son büyük vahşiliklerini 20. yüzyılda bırakmak zorunda kaldı. Çünkü mağdur ve mazlum bölge halkları artık eskisi gibi susturulabilecek ve vahşet dünya toplumlarından saklanabilecek durumda değil artık. Dünya yeni denklemlere muhtaç ve insanlar mazlum milletler lehine bu denklemi yeniden kurmak zorunda.
On dokuz ve yirminci yüzyılda Fas, Cezayir, Küba ve Afrika’da mağlup olan siyonist destekçisi emperyalistler; Filistin topraklarında da er ya da geç mağlup olmaya mahkûmdurlar.
Yedi ayı geçkin bir zamandır rehine gerekçesiyle Gazze’de sistematik soykırım yapan İsrail’in sahici, inandırıcı bir gerekçesi kaldı mı? İsrail, Gazze’de soykırım yapmaya devam ederek açıkça yeni bir dönemin kapısını aralamak ve rehine gerekçesini araçsallaştırarak insanları ikna etmeye çalışıyor. Filistinlilerin kanı üzerinden emperyalist idealler için yeni bir Orta Doğu, Filistin, Suriye, Ürdün ve Mısır egemenliğinin olmadığı bir Sina Yarımadası denklemi kurulmak isteniyor. Bu amacı için dokunulmaz diplomatik misyonları, masum kadın ve çocukları insan haysiyetine yakışmayan bir vahşilikte bombalamaya devam ediyor. Parçalanmış Orta Doğu’nun, güç ve kudretten düşmüş Arap toplumunun ve Afganistan’dan sonra darmadağın edilerek terörle istikrarsızlığın merkezi hâline getirilen Suriye’nin toparlanamaması için siyonizmin kendine özgü stratejilerle katliamı sürdürmesinin arka planına dikkatle bakılmalıdır. Gazze’nin bombalanması ve soykırıma tabi tutulması süresince ‘Gazze’ye yardım’ çığlıkları atarak Filistin meselesini ve Kudüs işgalini unuttuk. Bir Filistin Devleti kurulması ideali, İsrail ve ABD ile emperyalistlerin gündeminde yok. İşgal altındaki Kudüs, siyonist efsanelerden “Kızıl İnek” kehanetine kurban edilmek üzere. “Kızıl İnek” kurban edilecek ve ‘Üçüncü Tapınak’ Kubbetu’s Sahra’nın yerine inşa edilecek.
Göz ardı edilen ve üzerine düşünülmeyen şey: Yöneticilerinin ahmaklığına ve korkaklığına rağmen artık ne bölge halkları eskisi gibi susturulabilecek durumda ne de farklı inanç ve etnisitelere mensup insanlar meselelere kör ve sağır! Yeryüzü insanları artık Müslümanları top yekûn terörle eşitlemiyorlar ve istihbarat örgütlerinin ürettiği sahte oluşumlar aracılığı ile işlenen vahşetlere inanmıyorlar. Yeryüzünde Orta Çağ medeniyetinin aydınlığına öncülük eden Müslüman basiretinin, tarihî birikim ve tecrübesinin her şeye rağmen çağımız siyonist/evanjelist oyunlarını ve operasyonlarını bozacağına inanıyorum.
**
İkiyüzlülüğün, yalan, cehalet, sömürü, zulüm, savaş ve nefretin olmadığı; ahlak, adalet, insanlık, vicdan-merhamet ve insan onurunu yücelten insanların çoğalacağı bayramlarda buluşmak temennisiyle bayramınızı ve bayramımızı tebrik ederim.