Mindere çıkmak için ısınma hareketleri yapan Sumo güreşçisine anne kucağındaki bir bebek, emziğini fırlatır. Güreşçi, bebeği annesinin kucağından alır; minderin ortasında yere çarpar. Sonra da bütün ağırlığı ile kafasını ezdikten sonra seyirciye döner ve “savunma hakkı”nı kullandığını söyler. İnsan suretliler Roma Kolezyumu’ndan tevarüs eden vahşeti çılgınca alkışlamaktadır. Savunma hakkı kutsaldır(!).

Gazze'de yaşamak, ihtiyarlamamaktır. Anne olamamak, baba olamamak, torun sevememektir. Filistin, Kudüs, Gazze, Ramallah... 1920’lerde İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından Filistin topraklarına yerleştirilen İsraillilerin kurdukları Irgun, Haganah gibi terör örgütleri ile Filistin topraklarında estirdikleri terör, bir asırdır devlet terörü olarak devam etmektedir. Gazze, Batı Şeria, Beyrut; İsrail uçaklarından bırakılan fosfor bombalarının çocuk ve hamile kadınları "savunma hakkının(!)" gözetilerek şehit edildiği topraklardır. Filistin toprakları kanla nadasa bırakılmıştır. Biz on yıllardır Kudüs, Küfr Kasım, Sabra-Şatilla, Gazze, Hayfa, Şucaiye'de şehit oluruz. Katillerimiz David Ben-Gurion, Yitzhak Ben-Zvi, Yitzhak Navon, Ezer Weiz-man, Simon Peres, Golda Meir, Mose Dayan, Ehud Olmert, Binyamin Netanyahu gibi siyonistler ve emperyalist iş birlikçi efendilerdir. Onlar İngiltere, Fransa ve ABD'nin gözetip koruduğu Histadrut, Haganah, Irgun terör örgülerinde yetişmiş deneyimli teröristlerdir; tankla, uçakla, füzelerle ve fosfor bombalarıyla çocukları öldürürlerken bile meşru müdafaa/savunma hakkına(!) mazhar ayrıcalıklı katillerdir. Filistin'de siyonist kurşunuyla çocuk ve hamile kadınların katledilmelerinin meşrulaştırılması dışında, yeryüzünde hiçbir insan için öldürülmek kutsanmamıştır.

**

Şiir insanlığa bildiriler sunar. İnsana, insanın insan olma şuurunu hatırlatır. Şiir, insanın fıtratında olan ve insanın vahşileşerek kararttığı vicdani duyargalarına dokunur. Şiir günün sorunları ve zorlukları karşısında bunalan insanın, yarının mutlu ve huzurlu insanı olması için ipuçları, umut ve moral verir. Ezilmiş, ötekileştirilmiş mazlumun silahıdır şiir! Ve şair bir savaşçıdır! Kurşunu kelime olan, his olan, insanlığın görkemli vicdanı olan şair...

Filistin'de şairler vardı, savaşçı şairler! Şiirle savaşmanın bedelini hayatlarıyla ödediler. Zindanlarda prangaya vuruldular. Damon Hapishanesi'nde "Cücelerin uşaklığından söz ederdik/ zalimlere boyun eğmemiş bir halktan/ açlardan söz ederdik/ çıplak ayaklılardan/ bir deri bir kemik kalmışlardan/ bir deri bir kemik" (Tevfik el-Zeyyat) diye seslenen şiirler yazdılar. Emperyalist vandalizm ile iş birliği yapan siyonizm, ataları Yakup, Süleyman ve Musa'ya ihanet ederek; Nazi kamplarında kendilerine uygulanan soykırımı, Filistin'de masum insanlara uygulamaktan geri kalmamaktadırlar. "Ey, Nazi kamplarında/ ölenlerin ruhları!/ Berlinli bir Yahudi değil/ bu asılmış adam,/ benim halkımdan/ bu asılmış adam,/ benim gibi Arap./ Asanlar kardeşlerinizi/ Yanlış söyledim,/ affedersiniz,/ onu Nazi subayları/ astılar Sion'da" (Salim Jabran).

Ezilen, yok edilen, çocukları ve kadınları acımasızca vurulan bir halkı sembolleştirerek insanlıktan bir his taşıyan insan yüzlülere, insanlığını hatırlatmak için çırpınan bir şairin çığlığına kulak vermeye çağırıyorum. "Çocukluğum, tüm halkımın dramıyla ilişkili olarak, kişisel dramımın başlangıcı oldu" diyen ve şiirinde "İki şeyim var burada benim, sürgünde:/ İçine kuru ekmek koyduğum bir çanta/ ve ara sıra içimi döktüğüm,/ kinimi tükürdüğüm bir defter";/ "Ve ta oralarda, parçalanmış kollar bana/ dökülen kanların arasından sesleniyorlar:/ Gel!.. Gel!..? Gel!..." diye seslenen, sürgünde ölen direniş şairi Mahmud Derviş'i hatırlatmak istedik bir kez daha. Mahmud Derviş'in özellikle "Kimlik Kartı" (Bitakat Huvviyye) "Yaz! Ben bir Arabım/ Yok benim lakabım, soyadım/ Öfkeyle dolup taşan bir ülkede/.../ Öyleyse yaz!/ İlk sayfanın başına yaz:/ Ben insanlardan nefret etmiyorum/ Kimseye de saldırmam/ Ama.../ Aç korlarsa beni/ Korlarsa çırılçıplak,/ Yerim etini beni soyanın/ Hem de yerim çiğ çiğ./ Açlığımı kolla benim/ Ve öfkemi/ Damarıma basma" şiiri, Filistin direnişinin künyesi olan bir şairi hatırlatsın.

Ve yaşayan son kıymetli şairlerimizden Cahit Koytak; Sezai Karakoç, Akif İnan ve Nuri Pakdil’in izlerini gözeterek Aralık 2008-Ocak 2009 tarihlerinde İsrail’in “Dökme Kurşun” operasyonun ardından Gazze Risalesi başlığı ile uzun bir şiir yazdı ve şiir o yıl Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği tarafından Üsküdar Belediyesinin desteğiyle yayınlandı. O tarihte kitaba giriş olarak kaleme aldığım metni güncelleyerek sizinle paylaşmak istedim. Çünkü coğrafya aynı, zulmü destekleyenler aynı. En modern silahlarla donatılmış “siyonNazi” İsrail ordusunun uyguladığı soykırımın (genocide) gerekçesi de aynı: İsrail’in savunma hakkı(!).

SiyonNazi ittifakı üyesi ABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve AB yöneticileri karşısında diz çökmektense ölme/şehit olma hakkını kullanan Filistinli hamile annenin, çocuğun, gencin direniş marşıdır Gazze direnişi. Siyonizm, Gazze topraklarında Bedir’in Afra analarını hedef aldıkça, yeni Afra analar olacak. "Ve toprak gibi güçlü bir ana/ Yedi erkek doğuran/ Yedisini birlikte Bedre yollayan? Ey Afra kadın!/ kalacak adın/ Bu dünyada/ Kadınlar er kişi doğurdukça" (Erdem Bayazıt) direniş devam edecek.

Gazze bir sembol. Zulümde sınır tanımayan bir orduya karşı direnişin sembolü... Yıllar yılı şiirlere konu bir vahşet bölgesidir Filistin "Gündüz tanklar geliyor/ kızıl/ teleskoplarında kısık hayvan gözler/ ellerinde mermiler/ hedef toprak dam basit evler"(Cahit Zarifoğlu). Kudüs, Bağdat, Tahran, Afganistan, Kurtuba, Afrika, Saraybosna, Kosova, Makedonya, Doğu Türkistan, Tamiller, Arakan, Sudan ve daha binlerce yerde insanların ötekileştirilerek katledildiği mazlumlar coğrafyasının sembolüdür Gazze. Cahit Koytak Gazze Risalesi’nde "Bu kadar bebek ölüsüyle,/ bu kadar çocuk ölüsüyle,/ bu kadar anne ölüsüyle,/ bu kadar seyirciyle/ ve bu kadar sessizlikle.../ gökleri dolduran bu sessizlikle,/ cenneti, cehennemi, arafı,/ yerin altını, yerin üstünü/ kana boyayan bu sessizlikle/ hangi oyunu oynuyoruz,/ hangi oyunu, tekrar tekrar/ hangi oyunu, bu cehennemde?" diye soruyor.

Mahmud Derviş "Benim mezarım, ey ana/ benim mezarım belli değil./ Her yerde yaşayanım ben./ Yürürüm, bacaklarım yok./ Konuşurum, dilim yok./ Görürüm, gözlerim yok./ Ben her yerde yaşayanım./…/ Ey ana,/ çocuğuyum devrimin/ ve acıların" diye seslenir.

Orta Doğu coğrafyasının şımarık çocuğu SiyonNazi İsrail'in kadın, çocuk, okul, hastane ayırımı yapmaksızın sistematik bir şekilde uyguladığı soykırıma sessiz/tepkisiz kalan BM ve AB'nin aksine; İsrail uygulamalarının Nazi uygulamalarıyla özdeşliğini dünyaya haykıran aziz ülkemin cumhurbaşkanı, başbakanlığı döneminde Mahmud Derviş'in: "Babam, kandaşlarım, yakınlarım,/ yoldaşlarım!/ Belki hayattasınız/ Belki değilsiniz/ Belki benim gibisiniz: Adressiz.'/ Yurdu yoksa/ Bayrağı yoksa/ Nedir kıymeti insanın?/ Evet, nedir kıymeti insanın/ Adresi yoksa?" şiiriyle Gazze'ye dikkatleri çekmiş ve meselenin çözümü için gayret sarfetmişti. O çaba, gayret, girişim ve uyarılar hâlen Kudüs, Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Beyrut başta olmak üzere yeryüzünün mazlum coğrafyalarında yaşayanlara yapılan soykırım, tehcir ve işgal girişimlerine karşı bir çığlık olmaya devam ediyor.