Siyonizm ve antisemitizmden beslenen Yahudi zulüm, tarih boyunca masumiyet hırkası giyerek daha büyük zulümlere imza atmıştır. Bir asır önce Fransız çıkarları ardından İngilizler adına zulümler yapan siyonist “yağmacı yerleşimciler,” terör ve işgallerle devletlerini kurduktan sonra Eisenhower Doktrini ile ABD’nin askerî gözetimi altında bölgedeki zulümlerini artırarak ve düzenli bir şekilde katliam yaparak varlıklarını sürdürdüler.

Hıristiyanların İsa Peygamber’i katleden Yahudileri “Tanrıyı öldüren kavim olarak niteleyerek” ürettikleri antisemitik tutumu ustalıkla dönüştürmeleri sonucu, Avrupalıları “ebedi düşmanlıkla ilgili tarihî anlatım/Hz. İsa’yı öldüren Yahudi imajı” fikrinden kopararak Yahudilere hizmet eder hâle getirmiştir.

**

Efsaneye göre Roma İmparatoru Titus, Kudüs’ü işgal ederek Yahudilerin tapınağını yıktığında Yahudi din adamları Kudüs'ün anahtarlarını gökyüzüne fırlatıp ‘Bundan böyle anahtarların koruyucusu Tanrı olsun!’ diye haykırmışlardı. M.S. 70 yılından İngilizlerin 8 Aralık 1917’de Kudüs'ten ayrılırken anahtarı Yahudilere teslim ettikleri vakte kadar üç dinin kutsal şehrinin anahtarı siyonistlerin eline geçmemişti. Yahudiler, 20 yüzyıl sonra emperyalist İngilizlerin elinden ilk kez Kudüs’ün anahtarına sahip oldular. Ve üç dinin kutsal kabul ettiği, mabetlerinin bulunduğu Filisin topraklarının gözde şehri Kudüs’te zulüm ve vahşet başladı.

Simon Sebag Montefiore, Kudüs Bir Şehrin Biyografisi nam eserinde "Siyonizm bir Avusturya-Alman fikriydi ve 1914'e kadar siyonistlerin merkezi Berlin'di. Kudüs tiranı Cemal Paşa, Ağustos 1917'de Berlin'i ziyaret ettiğinde Alman siyonistleri ile görüştü ve Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa istemeden de olsa ‘Yahudilerin millî ana vatanlarını’ kabul etmek zorunda kaldı." diye yazar. Cemal Paşa’nın Filistin Cephesi ve Kudüs’ün komutanı olduğunu, Yahudi bir kadın ve ailesiyle kurduğu iş (çekirge istilası) ve gönül ilişkisi (Sara Aaronsohn) sonucu bölgedeki askerî bilgilerin İngilizlere nasıl sızdığı meselesi ayrıca incelenmeye değer bir mesele. Kudüs’ün kaybedilmesinde Osmanlı’ya karşı İngilizlere casusluk yapan Yahudi NİLİ şebekesi [C. R. Atilhan (Yüzbaşı rütbesiyle Cemal Paşa’nın yaveri) Gizli Devlet ve Fesat Programı ile Musa Dağı; Gazeteci Lütfü Akdoğan, İmparatorluğu Yıkan Kadın: Sara (İngilizceye de çevrildi); Prof. Dr. Necmettin Alkan, NİLİ: Ortadoğu’da Casuslar Savaşı kitaplarına bakılabilir.] liderlerinden Sara Aaronsohn’un Cemal Paşa ile Filistin’de yaşadığı maceranın etkileri, özel bir araştırma konusu olarak önerilebilir. Konuya ilgisi olanlar işe Cemal Paşa’nın anılarını okuyarak başlayabilir.  

Filistin cephesinde Gazze direnişini geçemeyen İngilizlerin fena hâlde yenildiğini biliyoruz. Bu hususu Prof. Dr. Necmettin Alkan bir röportajında, "Osmanlı orduları, Gazze Cephesi'nde ilk iki savaşta İngilizleri durdurmayı başarmıştı. Fakat NİLİ örgütü askerin durumu, büyük silahların yerleri ve su kuyularının merkezleri gibi bilgileri ulaştırınca İngilizler tarafından Gazze düşürülüyor. İngilizler bu zaferi NİLİ'ye borçludurlar. Gerisi, bu hadiseden sonra çorap söküğü gibi geldi." diye anlatır.

Siyonist örgütün devletleşmiş yapısı olarak İsrail ve koruyucusu ABD ile yancıları 7 Ekim’de, bir şölenden birkaç İsrailli rehine alındı diye Gazze başta olmak üzere bölgeyi mekânsızlaştırmaya, soykırım yapmaya, teknolojilerini ve silah endüstrisini çocuk öldürmeye uyarlamadılar. Bir asır önce yürürlüğe konulan siyonist anlayış üzere taşınarak bölgeye yerleştirilen yağmacı yerleşimcilerin terörist eylemleriyle kurulan İsrail, soykırım yaptıkça, işgal ettiği alanları genişlettikçe, canının istediği ülkeye sorumsuzca bomba bıraktıkça “(İsrail’in) kendini savunma hakkı (!)” güçlenerek devam ediyor. İhtiyaç duyduğu her yalanı sistematik bir algoritma ile algıya dönüştüren Siyonist-Evanjelist ortaklık, Hizbullah karargâhı olarak BM karargâhını vurarak BM başta olmak üzere güvenlik konseyinin hiçbir daimî üyesi tarafından uyarılmıyor ve eleştirilmiyor; çünkü “BM karargâhı, İsrail’in savunma hakkını(!) kullandığı ülkede.”

Dünya kamuoyunda önemli stratejist ve tarafsız düşünce adamı olarak kabul gören Chomsky, Oded Yinon'un "1980'lerde İsrail İçin Strateji" başlıklı raporda yer alan Orta Doğu’yu yeniden parçalama ve yeni sınırlara hapsetme planını amasız/fakatsız destekledi. Siyonist Yazar İsrael Shahak, Orta Doğu için Siyonist Plan (The Zionist Plan for the Middle East)" başlıklı raporu özetle şöyle yorumladı: "1982'de Siyonist örgüt tarafından yayımlanan Proje'de, Irak'ın da Basra çevresinde güneyde bir Şii devleti, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi, ortada Bağdat çevresinde bir Sünni devleti olarak üçe bölünmesi amaçlanıyor. Irak bir yandan petrol bakımından zengin, öte yandan da içte bölünmüş bir ülke olarak İsrail'in hedefi olmaya adaydır. Irak'ın bölünmesi, İsrail için Suriye'nin bölünmesinden çok daha önemlidir. Nüfusun %65'nin iktidara hiçbir siyasi katılımı yok. İktidar, %20'lik bir seçkin tabakanın elinde. Ayrıca, kuzeyde büyük bir Kürt azınlık var. İktidardaki rejimin elinden, ordu ve petrol gelirleri alındığında Irak'ın gelecekteki durumu, Lübnan'ın geçmişteki durumundan farklı olmayacak. Irak etnik ve mezhepsel olarak bölünecek; kuzeyde bir Kürt Devleti, ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti. Lübnan beş bölgeye bölünecek; bir Maruni-Hristiyan bölgesi, bir Müslüman bölgesi, bir Dürzi Bölgesi, bir Şii bölgesi ve Haddad'ın milisleri aracılığıyla İsrail'in denetimi altında olacak bölge ... Sıra, Suriye'nin etnik ve mezhepsel olarak bölünmesine gelecek; kıyıda bir Alevi devleti, Halep'te bir Sünni devleti, Şam'da ayrı bir Sünni devleti ve Golan, Hauran ve Kuzey Ürdün'de bir Dürzi devleti. İsrail'in güvenliği için Suriye'nin parçalanması zorunludur." (Cengiz Özakıncı, Türkiye’nin Siyasî İntiharı: Yeni Osmanlı Tuzağı, s. 428).