Akabe Körfezi’nin Kızıldeniz’e açılan bölgesinde bulunan stratejik Tiran ve Sanafir adalarının egemenliğinin Mısır’dan Suudi Arabistan’a geçişi apaçık bir satıştır.
Adaların egemenliğinin iki ülke arasında öteden beri tartışmalı olması bu gerçeği değiştirmez.
Darbe lideri Abdülfettah El Sisi, Riyad’ın hayati öneme sahip desteğini kaybetmemek için iki adayı gözden çıkardı.
Hatta darbe yandaşlarıyla dolu Mısır Parlamentosu’nun üyelerinden Atıf Abdülcevad, adaların satışına karşı çıkanları hainlikle suçlayarak, “Suudi Arabistan daha başka adaları istiyorsa onları da veririz” dedi.
Şu sorunun cevabı bile bunun bir satış olduğunu anlamak için yeterli:
Mısır güçlü olsaydı ve başında halk iradesini temsil eden bir lider bulunsaydı Tiran ve Sanafir adalarından bu şekilde vazgeçer miydi?
Adaların Suudi Arabistan’a verilmesinin ardından Sudan da halen Mısır sınırları dahilinde olan ve “Halayib üçgeni” adıyla bilinen bölgeyi resmen istedi.
Kızıldeniz kıyısında bununan ve her iki ülkenin de egemenlik hakkı iddia ettiği 20 bin 580 kilometrekarelik bölge için Hartum, “Ya müzakerelerle verirsiniz ya da uluslararası tahkime başvururuz” dedi.
Kahire ise “Halayib üçgeni Mısır’a ait” diyerek Hartum’un talebini reddetti.
Mısır medyası “bulanık suda balık avlamak” ile suçladığı Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir aleyhinde yayınlara başladı.
Çünkü Sudan’ın parası yok.
Kral Selman, beş günlük Mısır ziyaretinin ardından Türkiye’ye geldi.
Suudi Arabistan Kralı’na verilecek bir karış toprağımız olmasa da Kral Selman çok değerli birşey satın aldı.
Türkiye’nin dostluğu…
Riyad – Ankara arasındaki ilişkilerin düzelmesi, Kral Selman’ı Arap sokağında ve özellikle de kendi ülkesinde Abdülfettah El Sisi’ye verdiği destek nedeniyle gelecek eleştirilerden korudu.
Mısır’daki darbeye ve cunta liderine destek verilmesinden rahatsız olanlar Türkiye’yle yaşanan yakınlaşmanın hatırına sessiz.
Türkiye’de de anormal bir hava var.
Daha dün “Kâbe işgal altında” diyenler bugün Türkiye ve Suudi Arabistan’ın birlikte İslam dünyasını birleştireceğinden söz ediyor.
Hükümetler ülkelerin milli güvenlikleri, siyasi ve ekonomik çıkarları gereği anlaşmalar yaparlar.
Hassas dengeler çoğu zaman ellerini kollarını bağlar.
Yetkililer ağızlarından çıkana dikkat etmeliler.
Fakat Müslüman fertlerin duruşu ve düşünceleri tamamen söz konusu anlaşmalara ve hükümetler arası ilişkilere bağlı olmamalı.
Ne yani; Gazze Şeridi’ne uygulanan abluka şartını kaldırmayı da kabul edip Türkiye’yle ilişkilerini düzeltirse Netanyahu’ya da övgüler mi düzeceğiz?!
He türlü baskıya ve karşı devrime rağmen Arap Baharı ölmedi, ölmeyecek.
Bahar çiçeklerinin yeniden açtığını Mısır’da “Halk rejimin devrilmesini istiyor” sloganlarıyla inleyen sokaklardan sonra dün gece Kuveyt’te de gördük.
Kuveyt’in özgür ve onurlu insanları, sadece düşünceleri ve yönetime yönelik eleştirileri nedeniyle cezaevinde olan eski milletvekili Müsellem El Berrak’a destek amacıyla toplandı.
Ankara’nın El Sabah ailesiyle ilişkileri ne kadar iyi olursa olsun, benim gönlüm ülkelerinde halkın özgür iradesini temsil eden seçilmiş bir hükümet görmek isteyen Kuveytli gençlerden yana.
Erdoğan’la arası iyi diye Kral Selman’ın Abdülfettah El Sisi’ye verdiği sınırsız desteği de görmezden gelecek değilim.