Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üç ülkeyi kapsayan Körfez turunu tamamlayıp Türkiye’ye dönüşünün ardından İstanbul’da Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun ile görüştü.

Liderlerin önceki gün Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde baş başa gerçekleştirdikleri görüşmeden sonra heyetler arası toplantıya geçildi.

İkili ilişkilerin yanında bölgesel ve küresel konularda iş birliği imkânları konuşuldu.

Bu arada Cezayir’le daha önce imzalanan ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan beş anlaşma Resmi Gazete’de yayımlandı.

Arap dünyası, coğrafi olarak doğu ve batı olarak ikiye ayrılır.

Akdeniz’den İran’a kadarki bölgede bulunan Arap ülkeleri El-Meşrıku’l-Arabî (Arap Doğu), Kuzey Afrika ülkeleri de El-Mağribu’l-Arabî (Arap Batı) olarak adlandırılır.

Erdoğan’ın iş adamları ordusuyla Arap coğrafyasının doğusundaki üç ülkeyi ziyaret edip Türkiye ile söz konusu ülkeler arasında devasa anlaşmaların imzalanmasını sağladıktan hemen sonra, batısındaki önemli bir ülkenin cumhurbaşkanının beraberindeki heyetle çalışma ziyareti için Türkiye’ye gelmesi, Ankara’nın Arap ülkeleriyle ilişkilere verdiği önemin ve kapsamlı bir ilişkiyi hedeflediğinin göstergesi.

Cumhurbaşkanı ayrıca Körfez turunun sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, önümüzdeki günlerde Libya’ya gideceğini ve bu arada Kuzey Afrika’da birkaç ülkeyi daha ziyaret edebileceğini söyledi.

Erdoğan’ın Körfez ülkelerine gerçekleştirdiği ziyaretleri ve imzalanan anlaşmaları değerlendiren Arap uzmanların birçoğu, mevcut bölgesel ve küresel koşullarda iki taraf arasında gerçekleşecek yakınlaşmanın ve sıkı iş birliğinin önemine işaret ediyor.

Türkiye’nin son yıllarda, özellikle savunma sanayisi alanında elde ettiği başarı herkesin malumu.

Nitekim Erdoğan’ın Körfez turu sırasında gelen en önemli haberlerden biri, Suudi Arabistan’ın Baykar’dan Bayraktar AKINCI TİHA satın almak için imzaladığı sözleşmeydi.

Söz konusu başarının, zengin Arap ülkelerinin yatırımlarıyla desteklenmesinin Türkiye’ye ivme kazandıracağı ve her iki tarafın da yararına olacağı kesin.

Libya gibi komşusu Cezayir de tarihi bağlarımızın olduğu, petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip zengin bir Akdeniz ülkesi.

Mısır’la ilişkilerin normalleşmesiyle birlikte Türkiye’yi sadece sınırlarına hapsetmeyi planlayan kumpas bozulmakla kalmadı, Akdeniz’deki dengeler tümüyle Türkiye’nin lehine değişti.

İsrail Başbakanı Netanyahu’yu, uzun bir süredir Erdoğan’la görüşmenin yollarını aramaya sevk eden de işte bu gerçek.

Bütçeleri her yıl fazla veren zengin Arap ülkelerinde biriken sermayenin Türkiye’ye yönelmesi, hem ülkemizin daha çok güçlenmesini istemeyenleri hem de o paralarda gözü olanları rahatsız edecektir.

Dolayısıyla, Türkiye’nin gücü ve tecrübesiyle Arap sermayesinin birleşmesini engellemek için ellerinden geleni arkalarına koymamaları bekleniyor.

Bunun için yapacakları ilk şeylerden biri, Türkiye’deki maşalarını Araplara ve Arap ülkelerindeki kuklalarını da Türklere karşı harekete geçirmek olacaktır.

Saldırılarını doğrudan değil, çeşitli maskeler arkasına saklanarak dolaylı yoldan yapacaklarını söyleyebiliriz.

Bize düşen görev, provokasyonlara karşı uyanık olmak, tuzağa düşmemek ve en önemlisi Türk-Arap yakınlaşmasını sabote etmek isteyenlere malzeme vermemektir.