İnsan içinde olanları taşır ve onlarla yaşar. Semptom (belirti), içte olanın dışa yansımasıdır, ipucudur, belirtidir. Eğer semptomlar olumsuzluğu işaret ediyorsa, bu içeride bir şeylerin yolunda gitmediğinin mesajıdır. İçimiz sağlam olmazsa dışımız da sağlam olmaz. İçimiz temiz olmazsa dışımız da temiz olmaz. İçimiz düzgün değilse, dışarıdan da düzgün görünmeyiz. İçimiz, bizim asıl yapımızdır. Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sas), “Her kap içindeki ile terler” buyuruyor. Bir atasözünde ise, “Bir kap içinde ne varsa dışarıya onu sızdırır” diyor. Yani asıl olan iç donanımdır. İçimizdeki tabiri caizse süt’tür, içine aykırı bir şey karışınca süt bozulur.
Rad Suresi 11. [Böyle biri sanıyor mu ki] kendisini önünden ve ardından izleyen (ve) onu Allah (cc) her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah (cc) onların durumunu değiştirmez ve Allah (cc) insanlara [kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak] bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O’na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.
Anlıyoruz ki, içimizdekiler yanlışsa, onlar değişmeden hiçbir şey yapılamaz. Bu içimizde taşıdıklarımız, en yalın halimizde yani ailemizde ortaya çıkar. Bazen bu yapı, sosyal onay ihtiyacı ile dışarıda şekil, renk ve kimya değişikliğine uğrayabilir. Yeter ki dışarıdakiler iyi desinler, beğensinler diye onların gözünde iyi olmak, hayatındaki her şeyden çok daha önemli olabilir. Çünkü o zamana kadar doğru dürüst onay görmemiş, hep eleştirilmiş, aşağılanmış ve kendisinin iyi olmadığına inandırılmıştır. Bu açığı kapatabilmek için ihtiyaçlar dışa yöneltir, bütün dikkatini, ihtiyaç hissettiği onayı almak üzerine odaklar. Evde kimseye ‘evet’ demediği şeylere, dışarıdan birisi talep etse ‘evet’ der. Çünkü ‘hayır’ dese onları kaybedeceği ve haklarında kötü düşünecekleri endişesi kasıp kavurur. Kendisinin ne kadar zararına olursa olsun, ‘hayır’ deme cesareti bulamaz, sınırlarını koruyamaz, hayır diyemez, dışarıdan gelecek iltifata ve onaya gözünü kırpmadan elindekilerin hepsini verebilecek kadar içi sevgisizlikten yanar. Bu durumda eleştirmek, aşağılamak ve cezalandırmak yerine, bir dakika durun ve düşünün; bunu hangi ihtiyaç yaptırıyor? İhtiyacı giderilemeyen organizma sıkıntı üretir ve eğitimin önemli bir prensibi var, “Sebepler değişmeden sonuçlar değişmez.” Sebep içteki yanlış yapılanma. Dışarıya yansıyan semptomlar; hayır diyememe, dışarıdaki onaya bağımlı yaşama, kendini değersiz hissettiği için, yakınlarına da kendilerini değersiz hissettirecek söz ve davranışlarda bulunma ve kendini bir türlü iyi ve başarılı birisi gibi görememe, dışarıdaki herkesi kendisinden üstün görme sayılabilir.
Başta anne babalar olmak üzere, akıl taşıyan ve yaşayan herkes, kardeşlerini değerli görecek ve değerli hissettirecek şekilde davranmak zorundadır. Bu bana göre Allah’ın (cc) kulları üzerindeki haklarındadır. Bu olmazsa, insan adım atamaz. Ömrü, kendi içindeki savaşla biter ve hem kendisine, hem Rabbine (cc) hem de dünyaya karşı görevlerini yapamaz. O halde, semptomları doğru okuyup sebebe odaklanalım ve her insanın sadece Allah’tan (cc) dolayı ve hangi durumda olursa olsun değerli olduğunu bilelim ve hissettirelim.