İş ve sosyal hayatımızda, yetki sahibi olduğumuz alanlarda, çoğunlukla temsiliyetten ziyade teslimiyeti önemsiyoruz.
Kendimizi aktif bir şekilde ifade etmek, haklarımızı savunmak ve "ben" demeye cesaret etmek yerine; pasif bir şekilde itaat etmeyi, biat etmeyi ve sorgulamamayı tercih ediyoruz.
Peki, bu durum bizi nereye götürüyor?
Temsiliyet, özünde aktif bir duruş sergilemeyi gerektirir.
Kendi düşüncelerimizi, değerlerimizi ve inançlarımızı özgürce ifade edebilmek, gerektiğinde "hayır" diyebilmek, eleştirebilmek ve sorgulayabilmektir.
Kısacası, özne olmaktır.
Özne olmak, kendi hayatının sorumluluğunu almak, kendi kararlarını vermek ve kendi yolunu çizmek demektir.
Başkalarının beklentilerine göre değil, kendi değerlerine göre yaşamaktır.
Teslimiyet ise tam tersine, pasif bir kabulleniştir.
Karşımızdakinin her dediğini onaylamak, boyun eğmek, kendimizden vazgeçmek ve nesneleşmektir.
Teslimiyeti temel alan bir toplum gelişemez ve üretemez.
Düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden bireylerden oluşan bir toplumun geleceği karanlıktır.
Bu tür toplumlarda ehliyet ve liyakat yerini adam kayırmacılığa, yeterlilik ise teslimiyete bırakır.
Sonuç ise vasatlığın, çapsızlığın ve yetersizliğin hüküm sürdüğü bir düzen olur.
Bu düzende "farklı" olanlar, "düşünen" olanlar ve "sistemi sorgulayan" olanlar dışlanır, ötekileştirilir ve susturulur.
Maalesef makbul olan da tam olarak budur.
Eğitim sistemimizden, aile yapılarımıza kadar her şey bireyleri "itaatkâr" ve "sorgulamayan" nesiller olarak yetiştirmeye odaklıdır.
Böylece "otoriteye itaat" ve "sorgulamama" alışkanlığı küçük yaşlardan itibaren bireylere aşılanır.
Oysa gerçek bir gelişme ancak "düşünen", "üreten" ve "sorgulayan" bireylerle mümkündür.
Temsil ettiğimiz değerlere, inançlarımıza ve bireyler olarak bize en büyük zararı verenler, "temsil etme" yeterliliğinden yoksun olanlardır.
Bu nedenle, hangi sahada olursa olsun, o alanda "kimlerin" öne çıktığına dikkatlice bakmalıyız.
Konuştuğumuz konulara, tartıştığımız meselelere ve gündeme getirdiğimiz şeylere "nasıl" yaklaştığımıza da...
İşte toplum olarak "nerede" olduğumuzun ve "nereye" gideceğimizin cevabı tam da burada yatıyor.
Temsiliyet, ehliyet ve liyakat ile ilgili bir kavramdır.
Eğer temsiliyet, "teslimiyet" ile eş anlamlı hâle gelmişse orada ciddi bir sorun var demektir.
Bu durumda ne etkin çözümler üretebilir ne de var olan sorunlara bir bakış açısı getirebiliriz.
Kendimizi, değerlerimizi ve inançlarımızı "temsil etme" cesaretini göstermeli, "teslimiyet" bataklığına saplanmaktan kaçınmalıyız.
Çünkü "temsiliyet" olmayan yerde "teslimiyetin" de hiçbir anlamı yoktur.