Zekât İslam’ın dördüncü temel şartı olarak toplumdaki katılım oranını en üst düzeye çıkaran bir ibadettir de aynı zamanda.
Halihazırda bulunan borçları ve ihtiyaçları dışında nisap miktarı (80.18 gr altın) malı olan her Müslüman’ın malının %2.5 veya 40’ta birini ihtiyacı olanlara verdiği ibadettir zekat.
Türkiye’de zekât vermekle mükellef olanların vermiş olduğu zekâtları ülkemizde ve dünyanın mazlum coğrafyalarındaki ihtiyaç sahiplerine ulaştıran yüzlerce vakıf ile derneğimiz bulunmaktadır. Bu tür kuruluşlarımızın yaptıkları hizmetler her zaman takdire şayan olmuştur.
Dünyada İslami finans içerisinde faizin olmadığı bir sistemin tam anlamıyla ekonomik hayata geçirilebilmesi amacıyla bir takım kuruluşlar bulunmakta olup bu kuruluşları kısaca İslami mikro finans kuruluşları diye isimlendirilirler.
İslami mikro finans kuruluşlarını ise şu şekilde sınıflara ayırabiliyoruz: Para Vakıfları, İslami Yatırım Fonları, Zekât Fonları, İslami Kooperatifler, Karz-ı Hasen Bankaları, Yerel ve Köy Bankaları, Rehin Kuruluşları, Hibrit Kuruluş Modelleri, Mikro Tekafül Şirketleri.
İnsani yardımı kendisine konu edinen dernek ve vakıflarımızın yanında dünyada İslami mikro finans kuruluşları arasında yer alan zekât fonlarının Türkiye’de katılım bankaları tarafından aktif olarak kullanılması toplumun tüm kesimlerini kucaklayabileceği için oldukça önemlidir.
Milletimizin her katmanı içerisinden geçtiğimiz salgın sürecinde maddi manevi etkilenme alanında olduğundan bu günlerde Katılım Bankalarımız Ramazan iklimine de girildiği düşünüldüğünde zekât fonlarını daha kapsayıcı ve kuşatıcı bir biçimde kullanabilirler.
Bunun için yapılması gereken çok hızlı bir şekilde zekâtla ilgili ayet ve hadislere çokça yer verilen yazılı-görsel medya reklamları verilerek zekâtla ilgili vatandaş bilgilendirilmelidir.
Zekâtın malın sigortası olduğu ve mükâfatının Allah’ın katında olacağının altı çizerek insanlara anlatılması gereklidir.
Maalesef sadece cuma hutbelerinde imamların verdikleri zekât gündemli hutbe ve vaazlarla zekâtın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu, Türk toplumunun en alt katından en üst katına kadar aradaki tüm katmanları ilgilendiren bir konu olduğunu tam anlatabilmiş değiliz.
Bunu zekâtla ilgili yapılan araştırmalarda zekât verme kapasitemizle verilen zekât miktarları arasındaki farktan anlayabiliyoruz.
Ayrıca Katılım Bankaları bu fonla birlikte zekâtla ilgili tüm tatbikatların nasıl gelişeceğinin yönünü tayin edebilirler.
Vatandaşın güvendiği kurumlar oldukları için de topladıkları zekâtları kendilerine başvuran (objektif kriterler çerçevesinde değerlendirmeler yapılmalı), muhtarlıkların belirlediği (örneğin X Katılım Bankasının Y İlçesinde bulunan şubeleri kendi aralarında mahalleleri paylaşacak her şube kendisine düşen mahallenin mahalle muhtarından o mahallede bulunan yardıma muhtaç ailelerin listesini alıp muhtaçlık derecesi oranında zekât fonundan nakdi yardımda bulunacaktır) kişi ve ailelere yapacaklardır.
Böyle olunca da burada herkes kazanacaktır. Şöyle ki; zekât verenin zekâtı tam anlamıyla ihtiyaç sahibine ulaşacaktır, katılım bankaları zekâtı yaygınlaştırmış olacaklar ve ciddi fonlara sahip olacaklar, ekonomi canlanacak ve reel sektörün hareketlenmesi en üst seviyeye çıkacaktır.
Dünyada Almanya, İngiltere ve Malezya da uygulanan en başarılı uygulamalarında İngiltere de olduğu zekât fonları neden Türkiye de bulunan katılım bankaları tarafından en iyi uygulanan seviyeye çıkmasın ki.
Bahsettiğimiz yöntem ile bu 24-36 ay arasında çok rahat bir şekilde başarılabilir.