Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İran ziyareti ve Tahran’da yaptığı açıklamalar ziyaretin amacıyla ilgili soru işaretlerine yol açtı.

Davutoğlu’nun Tahran’a hareket ettiği gün Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan bir haberde İran’ın Halep’e 1200 Şii milis daha getirdiği ve Suriye’de PKK’yı aktif olarak kullanan Tahran’ın örgüte 3,5 milyon dolar para ile füze rampaları verdiği yazıyordu.

Batı’yla anlaşan ve ambargo kıskacından kurtulan İran’ın herkesin iştahını kabartan pastasından komşusu Türkiye de pay almak istiyor.

Bu herkesin anlayabildiği bir gerekçe.

Ziyaretin Suriye konusuyla ilgili yanı ise kafa karıştırıcı.

Şöyle deniliyor:

“Amerika ve Rusya’nın bölge üzerindeki planları, Suriye’nin bölünmesi ve kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulması Türkiye’nin olduğu gibi İran’ın da aleyhine.

Bu nedenle iki ülke Suriye’de ortak bir çözüm üretebilir.”

Davutoğlu’nun Tahran’da verdiği “Bölge sorunlarını dış aktörlere bırakamayız” mesajı da yukarıdaki yorumu destekler nitelikte.

Kulağa hoş gelen bu yaklaşımın ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır.

Çünkü “dış aktörler”den kasıt Amerika ve Rusya.

Her ikisinin de bölge için mevcut şartlarda “dış aktör” olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı konusu bir yana, Ankara ve Tahran’ın Washington ve Moskova’yı dışarıda tutarak nasıl bir çözüm üretebileceği sorusunun henüz net bir cevabı yok.

Türkiye’nin istediği Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde özerk veya bağımsız bir bölgeye sahip olmaması.

Fakat Suriye’deki nüfuzu için tüm ağırlığını ortaya koyan, birçok askerini ve subayını kaybeden İran’a önerilen ne?

Suriye devriminin kellesi mi?

Yoksa İran’ın imana gelip “Yanlış yaptık, Suriye halkının tercihine saygı duyuyoruz” diyerek askerlerini ve dünyanın dört bir yanından “kutsal savaş” için Suriye’ye getirdiği Şii milisleri geri çekmesi mi bekleniyor?

Rusya’nın Suriye’de artan nüfuzundan rahatsız olsa bile Tahran’ın tercih yapmak zorunda kaldığında Rusya’yı değil de Türkiye’yi seçeceği mi düşünülüyor?

Yoksa Türkiye Suriye halkının devrimini desteklemeyi bırakıp İran’ın safına mı geçecek?

Bir “orta yol” bulunabileceği düşünülüyorsa İran’ı da memnun edecek o orta yol ne?

Hepsinden önemlisi Suriyeli devrimci gruplar Tahran’ı memnun edecek çözümü kabul edecek mi?

Devrimci gruplar da nihayetinde çantada keklik değil.

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, geçenlerde yaptığı açıklamada, İran-Irak savaşının bitmesiyle kapanan “şehadet kapısı”nın Suriye’de yeniden açıldığını söyleyerek, Suriye’deki çatışmaları “İslam’ın küfürle savaşı” olarak nitelemişti.

Bu sözler, İran’ın Suriye’de yaşananlara bakışını gayet net şekilde ifade ediyor.

Davutoğlu’nun ise Tahran’da Türkiye ve İran’ın birlikte hareket edip bölgede kardeşin kardeşi öldürmesinin önüne geçebileceği mealinde şeyler söylediği basına yansıdı.

Üçyüz binden fazla masum insanın katilleriyle kurbanlarının kardeş olduklarını söylemek oldukça sorunlu bir söylem.

Beşşar El Esed ile, Banyas kasabı Mihraç Ural ve türevleriyle dileyen kardeş olabilir.

Fakat Suriye halkını onlarla kardeş olduklarına hiç kimse inandıramaz.

Bu tür açıklamalar, Türkiye’ye olan güveni ve sempatiyi bitirir.

Türkiye’ye yürekten bağlı Suriyeli devrimci gruplara “Gördünüz mü, Türkiye sizi üç kuruşa satıyor” diyenlerin ekmeğine yağ sürer.