7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonunun ardından ilk yazımda “Orta Doğu’da daha kötüsü olmayacak” başlığını atmıştım.

Ve geldiğimiz aşamada “İsrail’in daha iyi günü olmayacak” tespitini yapıyorum.

Geçtiğimiz yüz yıl Müslümanlar için çok dağınık, çok karanlık ve sürekli kaybettikleri bir yüz yıl oldu. Daha kötüsü olamazdı.

Aksa Tufanı sonrası “ABD, tüm bölgenin başına çökecek.” diyenler yanıldı.

Çağ değişti ve rüzgâr tersine döndü, farkında değiller.

İsrail ve hamileri için yeni bir dönem başladı.

Ve bu kırılmayı oluşturan da Hamas’ın operasyonu oldu.

Önce İsrail ve Batı’nın mutlak gücü sarsıldı. “Güçlü ve yenilmez” algısının temelsiz ve sadece bir imajdan ibaret olduğunu hep birlikte gördük.

İsrail’in istihbaratı ve hava savunma sisteminin zaafları ve bununla birlikte İsrail askerinin yeteneksizliği ortaya saçıldı.

Dolayısıyla “Hamas DEAŞ gibidir” söyleminin hakikati yansıtmadığı tüm dünyada netleşti.

Hamas ve askerî kanadı Kassam Tugayları, kendi vatanlarını savunmakla birlikte bir direniş hareketi olarak savaş hukukuna azami ölçüde riayet etti.

Esirlerin takasında tüm dünya, Kassam’ın rehinelere olan iyi muamelesini gördü.

Hamas, bu süreci ilkesel kalarak çok iyi yönetti.

40 günün ardından tüm dünya halkları şu konuda uzlaştı; Filistin-İsrail meselesi 7 Ekim’de başlamadı. İsrail’in hukuksuz uygulamaları yeni değil. Filistinliler, toprağının davasını yürütüyor; hakkı olanı istiyor ve işgale “Hayır” diyor.

Bu kapsamda halklar, Filistin meselesinin tarihinden tutun da İslam dinini araştırmaya kadar geniş yelpazede bir öğrenme sürecine girdi.

Süreçte Batı halkları çok şaşkın. Aldatılmış hissediyorlar. Şimdiye kadar kendilerine söylenen yalanların şokunu yaşayan, İslam’ın nuruyla yüz yüze geldiklerinde gözyaşı dökenlerin sayısı o kadar çok ki… Gençler yeni bir dünyayla tanışıyor. Bu nurlu dünyaya giriş yapanlarsa İslamiyet’i seçmenin mutluluğuyla videolar çekip sosyal medyada paylaşıyorlar.

Filistin meselesi, 2023’te tüm dünyayı aydınlatan bir pencere açtı.

İsrail’in 2023 Gazze katliamı ise kendi sonunun başlangıcı oldu.

İSRAİL İÇİN İKİ DOSYA DAHA AÇILDI

İsrail’in Gazze katliamıyla “savaş suçları” ilk gündem maddesini oluşturdu.

Bir halkı kuşatmak, abluka altında aç, susuz ve enerjisiz bırakmak, yasaklı silahlarla saldırmak, yerlerinden etmek ve sürmek…

Hepsi dosya dosya hazırlanıyor…

İsrail ve İsrail’in yöneticileri, askerî-siyasi tüm yetkilileri yargılanacak.

Uluslararası sistem buna müsaade etmese bile vicdanlarda zaten mahkûm edildiler.

Fakat Türk hukukçu ve siyasiler ile aynı zamanda medyamız ve sivil toplumumuz; kısacası herkes üstüne düşen görevi layıkıyla yerine getiriyor.

Medyanın belgelediği savaş suçları, hukukçular tarafından dosyalara eklenmekte.

Türkiye, savaş suçlarının peşini bırakmayacak.

Türkiye’nin Filistin meselesinde konuya temelden bakması çok tarihî bir gelişmedir.

Ve bu süreçteki net duruşumuzu tarih yazacak.

Türkiye konuyu kapsayıcı ve geniş yelpaze ile değerlendiriyor.

Gazze’ye odaklı kalmıyor. Filistin meselesini dünden bugüne, tüm topraklarını ele alarak yansıtıyor.

Türkiye’nin bu anlamdaki ilk açtığı dosya “yerleşimciler” konusu oldu.

Türkiye “yerleşimci değil, işgalci ve hırsız” olarak nitelemede bulundu. Olguyu yeniden tanımlayarak terimleri güncelledi.

Bu o kadar tarihî bir adım ki…

Ve şimdi yeni dosyalar açılmakta…

Esir takasıyla birlikte, Türkiye ve tüm dünya neyi konuşuyor? İsrail’in hukuksuz ve gerekçesiz bir şekilde kodese tıktığı 12 bin masum Filistinliyi konuşuyor.

İsrail’in bir Filistinliyi mahkûm etmesi için somut bir delile ihtiyacı yok.

İsrail güvenlik güçleri, bir Filistinlinin suçlu olabileceğine zannî olarak kanaat getirirse onu hapishanede altı ay boyunca tutabilir. Yargılamaya gerek yoktur. Ve bu altı ay, yeni bir kararla sonsuz kere uzatılabilir. Yirmi senedir bu durumda hapishanede olan ve fakat yargılanma sürecine alınmayan binlerce masum Filistinli mevcut.

İsrail askerleri, taş atmayı da mahkûm etmek için yeterli bir neden olarak görmekte.

Bu kapsamda sekiz yaşındaki çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar, engelliler bile mahkûm edilmekte.

Hapishanelerdeki durum da çok dramatik…

Ağır işkence ve baskı, çoğu mahkûmda telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmakta.

Hafızasını yitiren de var, ağır hastalıklara düçar olan da…

İsrail hapishanelerindeki hukuksuzluğun boyutu çok derin ve bunu tüm dünya detaylarıyla bilmeli.

Bilmeli ki, bu zulüm artık bitsin.

Mini mini yavruların kollarını kıran zihniyet mutlaka cezalandırılsın.

İkinci dosyaya gelirsek…

Malum İsrail, dünyaca ünlü kozmetik şirketlerin sahibi olan bir yapının temel taşı.

Bu kapsamda İsrail’in, Filistinli insan kaynağını gerek organlarını çalarak gerekse de deri hırsızlığı yaparak da sömürdüğü ortaya çıktı.

İsrail, sadece toprak işgal etmiyor; Filistinlilerin bedenlerine de musallat olmuş durumda.

Bize düşen bu konularda daha çok yazmak ve paylaşmak…

İsrail zulmünü duyurmaya devam.