İftar sofralarındaki lezzet
Ramazan ayı, iftar sofralarının bereketi, muhabbetin sıcaklığı ve lezzetin en özel dokunuşlarıyla yüreklerimize âdeta işlenerek veda etti. Birçok akşam ayrı bir mekânda, ayrı bir atmosferde, bambaşka tatlarla iftar ettiğim bu mübarek ayda, o sofralara oturmak bir nevi yemek kültürü yolculuğuna çıkmak gibiydi. Birbirinden özel iftar davetlerinde bulunmak hem lezzet hem de dostluk adına unutulmaz anlara tanıklık etmemi sağladı.
Ramazan’ın ilk sofrası: Haydin Restaurant
Ramazan’ın ilk gününde iftarı Zeytinburnu’nda, şehrin geleneksel dokusunu yansıtan Haydin Restaurant’ta açtım. Burası hem İstanbul’un eski mahalle kültürünü yaşatan hem de mutfağıyla insanı çocukluk anılarına götüren bir mekân. İftar menüsü, geleneksel Türk mutfağının en leziz örnekleriyle donatılmıştı. İftar soframız, hurma ve suyun sadeliğiyle açıldıktan sonra, dumanı üstünde yükselen mercimek çorbasıyla içimizi ısıttı. Ardından sırayla masaya gelen kebaplar, mekânın ustalık dolu mutfağının âdeta birer nişanesiydi. Sofranın en tatlı misafiri ise üzeri tam kıvamında bir sütlaçtı.
Mecidiyeköy’de geleneksel mukadder iftarı: Focaccia
Ramazan’ın 11. günü, yıllardır devam eden geleneksel mukadder iftarına ev sahipliği yapan Focaccia’daydım. Burası, Ümit Özdemir şefimin yönetiminde modern bir atmosferle geleneksel lezzetleri harmanlayan bir mekân. İftar soframız, içli köfte gibi çeşit çeşit ara sıcak mezelerle başladı. Ana yemek olarak sunulan karışık kebap ve yanında sunulan iç pilav, Osmanlı mutfağının zarif dokunuşlarını hissettiriyordu. Gecenin finali ise muhallebiyle yapıldı; bu hafif tatlı, Ramazan gecelerinin huzurunu damakta bırakan bir lezzetti.
Yöresel lezzetlerle Hatay Gurme’de iftar
Ramazan’ın 13. günü iftarımı, Barış Deveci’nin işlettiği Hatay Gurme’de yaptım. Daha ilk adımda baharatların büyülü kokusu karşıladı beni. Zahter salatası, içli köfte, tepsi kebabı ve künefe… Her tabak memleketten bir selam gibiydi. Bu sadece bir iftar değil, bir hatıra oldu benim için. Hatay’ın taş sokaklarını, avludaki nar ağacını hissettim. Barış Usta’nın eliyle pişen bu lezzetler, kalbe de dokunuyor, geçmişe de.
Bursa’da Filo D’olio’da unutulmaz bir iftar
Ramazan’ın 14. günü, ünlü şef Danilo Zanna ve Sayın Bakan Mustafa Varank’ın davetiyle Bursa’da, Filo D’olio Bursa Downtown’da iftar ettik. Burası, İtalyan mutfağı ile Osmanlı lezzetlerini harmanlayan, Bursa’nın gastronomik zenginliklerini yansıtan özel bir mekân. İftara özgü olarak hazırlanan menü, alışılmışın dışında ama bir o kadar da doyurucuydu. İftariyelik tabakla açılan iftar sofrasında, mevsim sebzelerinden oluşan çorba, roka salatası, klasik lazanya, ana yemek olarak antrikot ve finalde ise tiramisu ile lezzetler arasında köprü kuran eşsiz bir uyum sunuldu.
Nokta tesislerinde kuzu çevirme ile iftar
Ramazan’ın 15. günü iftarımızı, kuzu çevirmenin vazgeçilmez adresi Nokta Kuzu Keyfi’nde yaptık. Bedrettin Gül Usta’nın misafirperverliği, çam ormanlarının içindeki huzur ve ocakta ağır ağır dönen kuzu çevirme, soframıza hem lezzet hem de anlam kattı. Kavurma, tandır, sıcak pide… Her şey yerli yerindeydi. Gördüm ki Nokta tesisleri sadece yemek değil, bir gönül işi sunuyor. Helalinden, temizinden ve en güzelinden.
Taksim Münhasır Kebap’ta şeflerin sofrasında
Ramazan’ın 20. gününde, İstanbul Turizm Aşçılar Derneği’nin kıymetli başkanı Hüseyin Kocabey’in davetiyle, Taksim Münhasır Kebap’ta iftar ettim. Burası, isminin hakkını veren, kebap sanatını ustalıkla icra eden bir mekân. İftarda sunulan döner ve pilav, tam anlamıyla bir ziyafetti. Özellikle lezzet konusunda zirveye ulaştığımızı hissettirdi. Yanında sunulan mezeler ise kebap kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak sofrada yerini aldı.
Urfalıların misafiri, Hüseyin Akbulut’un sofrasında
Ramazan’ın 21. gününde dostluk ve muhabbetin en güzel örneklerinden birine şahit oldum. Urfalılar Derneği Başkanı Hüseyin Akbulut’un misafiri olarak, Urfa mutfağının eşsiz lezzetlerini tattım. Sofrada bulunan çorba epey nefisti. Ardından Urfa’nın simgesi hâline gelen kebap, bölgenin baharat zenginliğini yansıtan enfes bir tat sundu.
Zerujport AVM’de Sarbi Lezzet’te iftar
Ramazan’ın 23. gününde, İstanbul Gastronomi Aşçılar Derneği’nin (İSGAD) davetlisi olarak Zerujport AVM’de yer alan Sarbi Lezzet’te iftar ettim. Mekân, şık ve modern konseptiyle göz doldururken mutfaktaki çeşitlilikle de öne çıkıyordu. İftar menüsünde zengin seçenekler vardı. Özellikle kebap lezzet açısından oldukça başarılıydı. Sofranın sonunda gelen Hayrabolu peynir tatlısı ise klasikleşmiş tatlı keyfini zirveye taşıdı.
Erzurum’un ateşten geçen lezzeti: Cağ kebabı
Ramazan’ın 24. gününde, kıymetli dostum Ahmet Diyapoğlu’nun davetiyle Arnavutköy’deki Erzurum Cağ Kebap Tesisi’ndeydim. Burası, Erzurum’un meşhur cağ kebabını İstanbul’a taşıyan, odun ateşinde ağır ağır dönen kebaplarıyla iştah kabartan bir mekân. Cağ kebabı, közde ağır ağır pişerken lezzetini içine hapsediyor, her lokmada Anadolu’nun kadim mutfağının izlerini hissettiriyordu. Yanında sunulan ayran, taş gibi soğuktu ve kebabın baharatlı dokusunu dengeleyen mükemmel bir eşlikçiydi.
Nefis etler eşliğinde Etçi Mehmet’te iftar
Ramazan’ın 25. günü iftarımı Etçi Mehmet’in Florya’daki şubesinde yaptım. Biral Serttaş’ın davetiyle geldiğim mekânda, Mehmet Dağ Şef’in özel ilgisiyle ağırlanmak ayrı bir keyifti. Lokum gibi etler, özenli sunumlar, şık ve nezih bir atmosfer… Her şey dört dörtlüktü. Etin en doğru pişmiş hâlini tattım desem abartmış olmam. Etçi Mehmet, sadece bir restoran değil; damakta iz bırakan bir et deneyimi sunuyor.
Halime Şahin’in elinden Sinop mantısı ile iftar
Ramazan’ın 26. günü iftarımı Halime Şahin’in işlettiği Sinop Sofrası’nda yaptım. Sinop mantısı, incecik hamuru ve bol sarımsaklı yoğurduyla âdeta bir sanat eseri gibiydi. Yanında sunulan keşkeğin o yumuşak dokusu, iftarın ruhuna ayrı bir derinlik kattı. Halime Hanım’ın güler yüzü, memleket sevdası ve misafirperverliği, bu sofrayı sadece doyuran değil, duygulandıran bir ana dönüştürdü. Sinop mutfağına yakışır bir iftardı.
Yasemin Saray Restaurant
Ramazan’ın 27. gününde Arap mutfağı ile öne çıkan Yasemin Saray Restaurant’ında Yunus Bostancı’nın davetlisi olarak iftar yaptım. Etli pilavı çok beğendim.
Rami Restaurant
Ramazan’ın 28. günü iftarımı, Sultanahmet’in göz bebeği Rami Restaurant’ta yaptım. Selcan Yılmaz ve Serdar Punar’ın zarif ev sahipliğinde sunulan kuzu incik, ağızda dağılan lezzetiyle unutulmazdı. Tarihin kalbinde, Sultanahmet Camisi’ne karşı kurulan bu iftar sofrası hem damakta hem gönülde iz bıraktı. Rami’nin seçkin mutfağı ve estetik atmosferi, Ramazan’ın ruhuna yakışır bir zarafetle buluştu.
Deraliye Restaurant’ta saray mutfağı
Ramazan’ın son günlerinde, Necati Yılmaz Şef’in zarif dokunuşlarıyla hayat bulan Deraliye Restaurant’a da uğradım. Ayasofya ile Sultanahmet arasında, tarih kokan bu mekânda sunulan saray mutfağı lezzetleri, âdeta bir zaman yolculuğuna çıkardı. Deraliye’de yalnızca doymadım; Osmanlı’nın sofrasında misafir edilmiş gibi hissettim.
Özetle
Her iftar, kültürel bir buluşma, dostlukların pekiştiği birer anı oldu. Ramazan’ın bereketini, sofraların sıcaklığında hissettik. Kimi zaman geleneksel tatlarla, kimi zaman modern yorumlarla ama her zaman dostlarla aynı sofrada buluşmanın mutluluğuyla mübarek ayı yaşadık. İftar sofraları, lezzetin ötesinde bir anlam taşıdı; paylaşmanın, muhabbetin ve bereketin adresi oldu. Ve her iftarda bir kez daha anladık ki; Ramazan sadece açlıkla sınanan bir sabır değil, aynı zamanda gönüllerin bir sofrada buluştuğu en güzel vakittir…