Asabiye: Irkçılık, kavmiyetçilik, mezhepçilik, aşiretçilik, ailecilik, ulusçuluk, mıntıkacılık, tarikatçılık, particilik yapmaktır. Yani kendi mensubiyetini başkasında üstün görmek ve/veya başkasının mensubiyetini aşağılamak, kötü veya eksik görmektir.
İnsanoğlu Adem ve Havva’dan olma, çamurdan yaratılma, bir kan pıhtısından oluşma bir varlıktır. Yaradılış esasında yani insanlıkta herkes eşittir ve kardeştir. İnsanoğlu için tek şeref kendisini yaratan Allah’ın dini olan İslam ile müşerref olmak ve O’na (c.c) takva göstererek O’nun katında başka insanlardan üstün olmaktır.
Bir espri olarak hep söylerim; ‘Bu ülkede olmayan Türkler ve Kürtler neden insanları rahat bırakmıyorlar?’
Evet; Batı’da kime sorsan ‘Aslen Çerkes’im, Abaza’yım, Pomak’ım, Roman’ım, Arnavut’um, Rum’um, Yörük’üm, Gürcü’yüm, Çeçen’im, Arap’ım, Tatar’ım, Boşnak’ım, Kazak’ım’ falan diyor. Doğuda kime sorsan; ‘Aslen Seyyidim (Arap), Ömeri’yim (Arap), Abbasi’yim (Arap), Halidi’yim (Arap), Şam’dan geldik, Bağdat’tan geldik, Tebriz’den geldik diyorlar… En az duyduğumuz “ben Türk’üm” veya “Kürt’üm” diyenlerdir ki diyenler de kendilerine kendilerince anlam katan Seyyitliklerinden taviz vermiyorlar. Hem Seyyit hem Kürt veya hem Seyyit hem Türk nasıl oluyorsa artık…
Asabiyenin en kötü olanı da şüphesiz ırkçılıktır ki, bunun en anlamsız ve kötü olanı da mensup olmadığı bir ırkın üstünlüğünü savunmaktır. Irkçılığın en gülünç olanı da 3 dedesini tanımayanların kendilerini bir ırka mensup kabul edip başka bir ırkı aşağılamasıdır ki dedesinin o ırka mensup olma ihtimali de yüksektir.
Bu hastalık maalesef kendine ‘İslamcı’ diyen benim ‘Müslüman aydın’ olarak tanımladığım kesimden de bazılarında vardır. Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık” Âyet-i Kerime’sindeki ‘tanımanız’ yani olduğu gibi kabul etmeniz kelimesini ‘tanımlama’ olarak anlamakta ısrar eden ve kendinden olmayanı tanımlamaya ona isim ve sıfat biçmeye teşebbüs edenler bir de bir türlü kendini “Ey iman edenler, iman ediniz” âyetine muhatap kabul etmeyen ve İslam’ı hayatına tatbik ettiği halde ‘ırk’ taassubiyetinden kurtulamayanlar var.
Ülkenin günceli olması hesabıyla ve kendilerinin de kendilerine bu ismi vermelerinden hareketle ‘Türk İslamcılar’ ve ‘Kürt İslamcılar’dan söz etmekteyim. Bunlar bilerek veya bilmeyerek bu kesimin içinde yer almaktalar. İslamcı kimliğini ırk kimliği olmadan kullanmamaları yetmiyor, bir de kendilerini isimlendirirken ‘İslam’ sıfatlarını ‘ırk’ sıfatlarının önüne geçiremediklerinden yani ‘İslamcı Türkler’ veya ‘İslamcı Kürtler’ diyememekle zaten kendilerini ele vermektedirler.
TÜRK İSLAMCILAR
*Ümmet kardeşliğini ve birliğini konuşunca ve/veya hayal edince bile bu birliğin bir Kürt veya Arap liderin veya devletin öncülüğünde olabilme ihtimalini bile kabul etmezler.
*İslam tarihini konuşunca veya yazınca dilleri ve kalemleri bir türlü ‘İslam’ kelimesini ‘Türk’ kelimesi olamadan telaffuz edemez ki İslam bayraktarlığı yapan Selçuklu ve Osmanlılar kendilerine Türk demekten ziyade Müslüman, Selçuklu, Osmanlı demişlerdir.
*İçlerinde ‘zaten Müslüman demek Türk demektir’ diyenlerin ötesinde ‘Müslümanın namaz kılıp cihat edenine Türk denir’ diyenler bile vardır.
*Maalesef ‘Biz kavme olan düşmanlığınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin’ emrini ve ‘Baba oğlun, oğul da babanın suçuyla suçlanamaz’ emrini söz konusu Ermeniler ve Kürtler olunca bir türlü hatırlamazlar.
*Devleti haddinden fazla kutsar, devletin hala Kemalist olduğunu hesaba katmadan devleti eleştirmeyi İslam’a ve ümmete halel getiriyor seviyesinde değerlendirirler. İslam kardeşliğinin ancak Türk bayrağı ve Misak-ı Millisi içinde mümkün olduğunu tasavvur ederler.
*Tarihlerinde var olan bir Türk kahramanı Müslüman değilse bile sahiplenir yüceltir, başka milleten olan Müslüman kahramanları bir şekilde annesinden, sütannesinden, hocasından girerek Türk yapma gayreti içine girerler. Mümkün olmayınca da onu Seyyitliğe terfi ettirerek Arap yapıp Kürtlükten illa ki çıkarırlar.
*Birlikte yaşam ve ümmet kardeşliğini sağlamak için tüm âyet ve hadisleri bilir ve amel ederler; ancak kardeşlerinin hakkını vermeye gelince bir anda Kemalist sistemin öğretileri ile bölünme, emperyalizm, kullanılma, alet olma, dış güçler bandına sararlar.
*Ecdat dedikleri Osmanlı’nın haritasında, yazışmalarında, konuşmalarında var olan Kürdistan’ı tarif ederken; Türkiye’nin güneyi, Irak’ın kuzeyi, İran’ın batısı şu meridyen, şu enlem, bu boylam der ama bir türlü Kürdistan diyemezler.
*Kendi ırk ve neseplerini öven hadisler uydururlar.
KÜRT İSLAMCILAR
*Tüm özellikleri ruh ikizleri olan Türk İslamcılarla aynıdır.
*Üstad Bediüzzaman’ın ümmet kardeşliği, affetme, birlik olma, feragat etme tavsiyelerinden, ulusçuluğa karşı duruşundan hiç bahsetmezler; ama tüm eserlerini itina ile inceleyip içinde Kürt ve Kürdistan kelimesi geçen cümlelerini kullanırlar.
*İslam âlimlerinin Kürt olanlarının eserlerini inceler içinde milliyetçi kelimesi geçen cümleleri alıp kullanır; ama Kemalist devrim öncesinde ‘milliyet’ kelimesinin İslam milleti için yani Millet-i İbrahim için kullanıldığını idrak etmezler.
*Türkiye Cumhuriyeti’ni, İran’ı, Irak’ı ve Suriye’yi Kemalizm, Baas ve Şia taassubiyeti üzerinden Kur’an ve Sünnet çerçevesinde delillerle o kadar güzel yıkarlar ki; Tam bu iş oldu, şimdi büyük bir İslam devleti kuracak dediğiniz anda *Kuran ve Sünnetten delil getirip yıktığı devletlerin yerine ulusçu bir Kürdistan inşa eder, diğer milletleri kendi kaderlerine terk ederler. Yıkımı Kur’an’a göre inşayı ulusçuluğa göre yaparlar.
*Devlete muhalefeti âyet ve hadislerle yaparlar; ancak PKK’nin yaptıklarını eleştirmeye gelince ya devletin zulümlerini bahane gösterip fetva bulmaya kalkar ya da ‘PKK Stalinist bir örgüttür, ona Kur’an ve hadis anlatmanın anlamı nedir’ der; ama Türkiye’nin de Kemalist olduğunu şeriatla yönetilmediğini hatırlamak istemezler.
*Hak ararken Kur’an âyetlerini ve hadisleri o kadar iyi bilirler ki; affetme, yanlışa yanlış ile cevap vermeme, çirkin yöntemlerle temiz hedeflere ulaşılamayacağına, başkasının canına, malına zarar vererek hak aramanın zulüm olduğuna dair hafıza kaybına uğrarlar.
*Muhatap kendileri olunca ‘Kürtler’ kelimesine haklı olarak sert tepki gösterirler ‘Apocular desin’ derler ama kendileri devleti eleştirirken veya Kemalist zulümleri anlatırken ‘Türkler’ tanımını sınırsızca kullanırlar.
*Türkler dedelerinin keskin kılıcından bahsederken, bunlar hemen Kürdistan’ın bir savaş ile Osmanlı toprağı olmadığı bir anlaşma ve kardeşlik hukuku ile birleştiğini hatırlar; ama devleti konuşunda dedelerinin imza koyduğu metinleri unutup ‘İşgalci TC’ demeye başlarlar.
*Kendi ırk ve neseplerini öven hadislerden daha çok başkalarını yeren hadisler uydururlar.
Buradan her iki kesime diyorum ki;
Ağabeyler! Bizler Allah’ın mülküne Allah’ın hükmünü hakim kılmakla mükellef İslam dini ile şereflenmiş insanlarız; bu mülk yeryüzünün tümüdür, sadece Türkiye Misak-ı Millisi veya Kürdistan coğrafyası değildir.
Gelin ırkı, kavmi, ölülerimizle övünmeyi, ölüp hesabı mahşere kalmışların intikamını almayı bırakalım. Kudret sahibi olanın ancak Allah olduğuna iman edelim ki; birbirimize karşı ABD ve mütememim cüzleriyle ittifak yapmanın fetvasını uydurma belamlığına düşmeyelim.
Gelin bizi kardeş kılan İslam’ın ipine sımsıkı sarılalım, bize öncülük edin ve bizi yeniden Millet-i İbrahim çatısı altında tek millet olarak ve milliyeti sadece İslam olan halklar olarak toplayın. Kavminiz, ecdadınız, kahramanlarınız, tarihiniz, mezhebiniz, cemaatiniz, tarikatınız size mübarek olsun ve onlara bir şey dediğimiz yok ama onlar bir adım geride dursun ki; önümüze İslam’ın nurunu alıp yürüyelim.
Bilesiniz ki sizler sadece bu coğrafya, bu millet, bu ülke, bu ümmet ile değil vallahi Washington ve New York’un arka sokaklarında uyuşturucu ve fuhşa mahkum edilmiş insan kardeşlerinizden de hesaba çekileceksiniz.
Eylem ve söylemleriyle en net, en istikrarlı olmakla yükümlü olanlar olarak gelin aleyhimize olsa dahi haktan yana olalım; zalim bizden yana olsa da mazlum ile aynı safta bize(!) karşı duralım. Rızkı verenin Allah olduğuna ve ecelin kaderin mutlak olduğuna yeniden iman edelim ki; ne rızık endişesiyle kişiliğimizden ne de ölüm korkusuyla imanımızdan olalım.
Gelin ‘zulüm bizden ise ben bizden değilim’ ilkesini kendimize şiar edinelim; aramızdaki tüm sorunları bu şiar ile Kur’an hakemliğinde karar bağlayalım. Gelin bu mazlum ümmete öncülük edin el ele tutalım ta ki boşta silah tutacak el kalmasın.
Selam ve dua ile…