İran-Irak savaşının 38’inci yıldönümünde İran’ın güneybatısındaki Ahvaz’da askeri geçit törenine düzenlenen silahlı saldırıda en az 25 kişi hayatını kaybetti ve 50’den fazla kişi de yaralandı.
Saldırının yankıları ve faili üzerindeki tartışmalar devam ediyor.
Askeri geçit töreninin düzenlendiği Ahvaz’da nüfusun çoğunluğunu Şii Araplar oluşturuyor.
Bölgede İran rejiminin uyguladığı Fars milliyetçiliğine ciddi tepkiler var.
Bu durum akla ilk olarak “Saldırıyı ayrılıkçı örgütlerden birimi mi gerçekleştirdi?” sorusunu getiriyor.
Nitekim saldırıyı üstlenenlerden biri Ahvaz Halkı Demokratik Cephesi isimli örgüt oldu.
Bir diğeri de DAEŞ.
Bu tür eylemlerde birilerinin üstlenmesi eylemi mutlaka onların gerçekleştirdiği anlamına gelmez.
Ayrıca saldırı herhangi bir örgüt eliyle yapılmış olsa bile arkasında daha başka bir gücün ya da güçlerin, devletlerin ve istihbarat örgütlerinin olması kuvvetle muhtemeldir.
Saldırı sonrası İranlı yetkililerin açıklamalarında da Amerika’ya ve bölgedeki müttefiklerine, iki Körfez ülkesine ve özellikle Suudi Arabistan’a yönelik suçlamalar vardı.
Ahvaz’daki saldırı ayrıca Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın veliahtlık koltuğuna oturmadan hemen önce yaptığı açıklamaları akla getirdi.
Prens Muhammed Bin Selman, bir televizyon programında yaptığı söz konusu açıklamalarda “savaşı İran içine taşıma” tehdidinde bulunmuştu.
İranlı yetkililerin ağızlarını her açtıklarında Suudi Arabistan’ı suçlamalarına alışığız.
İki ülke arasında uzun süredir yaşanan gerginlik biliniyor.
Buna rağmen genel kanı, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın geçmişteki açıklamalarının İranlı yetkililerin “İsrail’i haritadan silme” açıklamalarına benzer boş bir tehdit olduğu ve Ahvaz’daki saldırının Riyad’ın boyunu aştığı yönünde.
Birleşik Arap Emirlikleri yönetimine yakın isimlerden Abdulhalık Abdullah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin tehdidini hatırlatarak, Ahvaz’daki saldırının sivilleri değil askerleri hedef aldığını ve gelecekte daha çok eylem olabileceğini söyledi.
Abdulhalık Abdullah’ın bu açıklaması üzerine Tahran, BAE Büyükelçiliği Maslahatgüzarını Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı.
İran hükümeti ayrıca Ahvazlı muhaliflere ülkelerinde oturum hakkı veren İngiltere, Hollanda ve Danimarka büyükelçilerini toplantıya davet etti.
Saldırıyla ilgili bir başka görüşe göre, son dönemde sıkışan İran rejimi çıkış için Ahvaz’daki saldırıyı bizzat kendisi gerçekleştirdi ve küçük çapta bir “11 Eylül tiyatrosu” düzenledi.
Komplo teorisi gibi görünse de bu görüşü benimseyen ve “Acem’de oyun bitmez” diyen gözlemcilerin sayısı az değil.
Bu arada, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, saldırı haberi gelmeden kısa süre önce Tahran’daki törende yaptığı konuşmada Amerika’yı kastederek, Saddam’ı savaşa teşvik eden tarafla bir kez daha karşı karşıya olduklarını söyledi ve Trump’ı Saddam’a benzeterek ABD Başkanı’nın Saddam’ın akıbetini yaşayacağını öne sürdü.
Ruhani, Saddam’ın Amerika tarafından idam edildiğini, Saddam’ın devrilmesinde ve Irak’ın işgalinde Amerika’yla işbirliği yaptıklarını unutmuş olsa gerek.
Terör eylemleri dünyanın neresinde olursa olsun ve kimi hedef alırsa alsın kınanmalı.
Fakat şunu da unutmamak gerekiyor:
Türkiye’de onlarca askerin, polisin ve sivilin ölümünden sorumlu olan PKK dâhil birçok terör örgütünü besleyen ve destekleyen, vekâlet savaşları yürüten ülkelerin başında gelen İran’ın ektiği rüzgârların kendisine fırtına olarak dönmesi gayet doğal.