“İnsan noksandır” diye bir cümle var zihnimde kâri. Günlerdir ve hatta belki de aylardır öylece dolaşıp duruyor. Yazıyorum, düşünüyorum, söylüyorum ama kaybolmuyor, unutulmuyor. Boşuna değildir biliyorum. Zira ben sözün gücüne inanıyorum.
Bu noksanlığı başkasında da aramıyorum. Evvela kendime, çoğu zaman kendime hatta hep kendime yontuyorum bunu. “Noksanım yani insanım” deyiveriyorum. Ama beni kurtarmıyor bu. Kurtarmayacak biliyorum. Noksanı, eksiği, kusuru kendimde arıyorum ve o kadar çok, o kadar fazla buluyorum ki.
Yunus’un bir şiiri geliyor aklıma. Menkıbeye göre Molla Kasım isimli zat Yunus Emre’den yıllar sonra onun şiirlerini bir derenin kenarında oturup okuyormuş. Okudukça “bu şeriata uygun değildir” deyip bir kısmını dereye atmış, “Bunlar nasıl şiirlerdir” deyip aykırı bulduğu diğerlerini ateşte yakmış. Böyle okuyup da devam ederken bir şiire denk gelince olduğu yerde çakılıp kalmış;
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir
Molla kasım bu beyti okur okumaz ne hata ettiğini ve Yunus Emre’nin büyüklüğünü anlamış ama iş işten çoktan geçmiş. Şiirlerin bir kısmı deredeki balıklara yem olmuş, bir kısmı da ateşte küle dönüp savrulmuş.
…
Şimdi kendimizi sîgaya çekmek için illaki bir Molla Kasım’a gerek yok. Kendi noksanımız, kendi kusurumuz ve kendi hatalarımız zaten bize aşikâr. Şöyle bir bakınınca etrafa ne olduğunu ve neden böyle olduğunu anlamak çok da zor değil. Zira benim kanaatimce sıkıntılarımız tam da şuradan başlıyor. İddialarımız var bizim, söylediklerimiz, konuştuklarımız, beklediklerimiz ve yapmak için yıllardır dert edindiklerimiz var. Yine söylüyoruz onları, yine hepsi dilimizde. Ama sadece dilimizde. Ya inandığımızı yapmıyoruz ya da yaptığımıza inanmıyoruz. Konuştuğumuz zaman biz gibiyiz, hayran olunacak adamlar gibiyiz ama icraata bakınca kim olduğumuzu anlamak o kadar da zor olmuyor.
Oysa “Allah insanı iddiasından vurur” diyor İsmet Özel. Hakkı var ve bence doğru da söylüyor. Yıllardır iddia ettiğimiz, kusurlu bildiğimiz, hata ve hatta düşmanlık ediyor dediğimiz insanların hatalarına düşmüyor muyuz biz de şimdi?
Hem bir şey elimizde değilken onunla ahkam kesmek kolay. Yıllarca zulme uğramış, ötelenmiş, bir kenarda bırakılmış, unutulmuş ve unutturulmuş adamlar olarak direnenler, sızlayanlar, gözlerinden yaşlar döküp de dualar ederek yeniden ayakları üzerinde doğrulacak bir milletin, inançlı bir milletin hayalini kuran ve sıkıntısını çeken adamlar vardı. Şimdi onların hayal ettiklerinin, en azından o imkanların pek çoğuna sahip olan bizler ne kadar farkındayız bunun ve ne kadar sahibiz o davaya? İddia ettiğimiz yerden biz mi vuruluyoruz?
Elinde imkân olanlarımız ne kadar sadık kaldı davasına? Malı mülkü olanlar onu bu dava için mi kullandı yoksa malına mal mı kattı? Sonra gençlerimiz o şuurun farkında mı yoksa tamamen bir şuur kaybının içinde kendilerine kalacak koltukları mı düşünüyorlar? Onlara o derdi, o hayali ve o şuuru anlatabildi mi anlatması gerekenler?
…
Ya da belki bizi de sîgaya çekecek bir Molla Kasım lazım…