Hizbullah bir ay içerisinde İsrail’in yaptığı saldırılar sonucunda neredeyse bütün üst ve orta düzey komuta kademesini kaybetti.

Çağrı cihazı, telsiz saldırıları ve Hasan Nasrallah dâhil olmak üzere üst düzey suikastlar İsrail’in Hizbullah’ın içerisine çok ciddi bir şekilde sızdığını gösteriyor.

Peki, Gazze’de dört bir tarafı abluka altında olan Hamas bile böyle bir zafiyet içerisine düşmemişken neredeyse 40 yıldır İsrail’e karşı savaşan ve çok ciddi bir tecrübeye sahip olan Hizbullah neden bu duruma düştü.

Öyle ya İsrail bir yıldır havadan, karadan ve denizden bombardıman ile abluka altında tuttuğu Gazze’de Hamas’ın üst düzey komuta kademesine yönelik böyle bir başarı ortaya koyamamış ve esirlerini kurtaramamışken nasıl oluyor da böyle bir kuşatma altında olmayan Hizbullah karşısında bu şekilde başarılı olabiliyor.

Zira Hizbullah ile karşılaştırıldığında Hamas’ın askerî teçhizat açısından dezavantajlı bir durumda olmasına rağmen, istihbarat ve istihbarata karşı koyma alanlarında çok daha başarılı olduğunu görüyoruz. Hamas’ın tüm İsrail istihbaratını atlatarak yaptığı 7 Ekim saldırısı, bu başarının zirve noktasıydı.

Bütün bu soruların cevabı Hizbullah’ın Suriye savaşına müdahil olmasında aranmalı.

Zira Suriye’deki savaşa müdahil olana kadar Hizbullah’ın tek odak noktası İsrail’di.

İsrail’in 2000 yılında Güney Lübnan’dan çekilmek zorunda kalması ve 2006 yılındaki Temmuz Savaşı’nın da gösterdiği üzere Hizbullah, İsrail gibi dünyanın en modern konvansiyonel ordularından birisinin karşısında sayıca az olmasına rağmen çok esnek, etkili ve hızlı bir milis gücüne sahipti.

ABD tarafından desteklenen İsrail savaş makinası karşısında Hizbullah’ın gücünü de bunlar oluşturuyordu.

Yani Hizbullah sadece İsrail’e odaklanan, sayıca az ama motivasyonu yüksek ve İslam dünyası ile Arap dünyasındaki halklar tarafından desteklenen bir milis gücüydü.

Hizbullah’ın İran’dan aldığı talimatla Suriye savaşına Beşşar Esed’in yanında müdahil olması, bütün bu üstünlüklerin kaybedilmesine neden oldu.

Öncelikle İslam dünyası ve Arap dünyasındaki halkları karşısına aldı ve müdahil olduğu katliamlarla meşruiyetini yitirdi.

Bunlardan daha da önemlisi ise konvensiyonel bir savaşta hızlı ve kontrolsüz bir şekilde büyümek zorunda kalan Hizbullah’ın obezleşmesi oldu. Bu obezleşme sonucunda kaçınılmaz olarak esneklik ve hız kaybedildi.

Bugün Hizbullah’ın 100 bin civarında milisi olduğunu düşünecek olursanız Hizbullah’ın bir örgüt olarak nasıl bir meydan okuma ile karşı karşıya olduğunu görmüş olursunuz.

İsrail gibi yüksek teknolojiye dayalı bir istihbarat ve savaş makinası karşısında yönetilmesi ve kontrol edilmesi zor, böyle büyük bir yapı inşa etmek Hizbullah’ın düştüğü en büyük tuzaktı.

Yani Suriye’de Hizbullah’a alan açarak gel gel yapan ABD ve İsrail, hem Hizbullah üzerinden meşru Suriye muhalefetini bastırdı, hem Hizbullah’ın meşru bir direniş 

örgütü olma imajını yerle bir etti, hem de savaş sırasında en mahrem noktalarına kadar Hizbullah’ın içerisine sızdılar.

Direniş ekseni inşa ettiğini zannedenler meğerse işgal ekseni inşa ediyorlarmış.

Şimdilik konuya burada nokta koyalım. Bu meseleye bir sonraki yazımızda devam edeceğiz.