Avrupa, Saraybosna’da doğdu. İnsanlık Saraybosna’da öldü. Şimdi hesaplaşma zamanı… Saraybosna’da ölmek, dünyanın başka bir yerinde ölmeye benzemez…
Bu süslü sözler fazlasıyla hamasi, şovenist ve hatta faşist gelebilir. Halbuki hakikatin kendisi. Şöyle ki; Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan suikast hepimizin malumu. Bir Sırp genci (Gavrilo Princip), Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ı suikastla öldürdü ve dünyayı yeniden şekillendiren savaş başladı. Evet, bu olay olmasa da o savaş çıkacaktı. Lakin sebep olan buydu.
Saraybosna’da yaşanan olaydan 80 yıl sonra aynı coğrafyada insanlık öldü. Bosna Savaşı’nda Sırplar bu defa Boşnakları katletti. Üstelik sistemli bir şekilde. Yani soykırıma uğratarak. Yani ironik bir şekilde Avrupa’nın doğduğu kabul edilen yerde insanlı öldü.
İşte bu olayın 100. yılında Hotel Europe büyük bir etkinliğe hazırlanmaktadır. Saraybosna’da Ölüm filminin hikayesi böyle başlar… O gün, otelin çatısında yapılan TV yayınından, otel çalışanlarının grevine, törenlere davet edilen meşhur bir Avrupalı yazarın otel odasındaki hazırlık aşamasından güvenlik kamerası görüntülerine kadar iç içe geçmiş, katman katman örülmüş bir hikaye ile karşı karşıya geliyoruz.
Bernard-Henri Lévy´nin “Hotel Europe” adlı oyunundan uyarlanan film Danis Tanoviç’in, Tarafsız Bölge’den 15 yıl sonra, kendi tarafsız bölgesinin güncel bir versiyonunu perdeye çıkarması olarak yorumlanabilir. Bunu da biraz yukarıdan bakarak, herkesi anlamaya çalışarak, belgesel unsur katarak, belgeler dışında meseleyi izah etmeye çalışarak ve kendi oluşturduğu karakterlerle de bu büyük resmi kendi atmosferi içerisinde hayata geçirerek yapıyor.
Meseleyi bugünden ele alarak, 20, 60 ve 100 yıl öncesini anlamaya çalışan Tanoviç, esas düşmanımızın sistem olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bankalar, kapitalizm ve bunu besleyen sistemi işaret eden Tanoviç, 21. yüzyılda hala ırkçılığın ve buna bağlı düşmanlığın anlamsızlığına vurgu yapıyor.
Senaryonun yumuşak karnı ise teoriyle pratiğin uyuşmaması oluyor. Tanoviç haklı, evet. Ancak vakıa şu ki, bugün Bosna Hersek yönetimi patlamaya hazır bomba. Savaştan sonra öyle bir yönetim oluşturuldu ki orada, kimin iktidar olduğu tam olarak belli değil. Yani kaşınan ırkçılık, Avrupa’da yükselen faşizm yarın ne getirir bilinmez. Yani “Esas düşmanınız şu” demenin somut karşılığı tam olarak yok. Bu elbette filmin başarısız ya da yersiz mesajı olduğu manasına gelmiyor. Sanatçı zaten toplumun önünden gitmeli, henüz söylenmemişi söylemeli veya mevcudu söylemeye kimsenin cesaret edemediği yerde bunu dillendirmeli. Bu noktada Saraybosna’da Ölüm, başarılı ve kalıcı bir eser hükmünde.
Filmi etkili kılan en önemli şey ise Tanoviç’in dili. Tamamen doğal ışık ortamındaki atmosfer inandırıcılığı artırıyor. Büyük oranda omuzda ve takipte olan kameranın kullanımını da kolaylaştıran bu ışık tercihi, sinematografinin bütüncül etkisini olumlu manada etkilemiş.
Levy’nin kalemini senaryosu ve kamerasıyla besleyerek başarılı bir şekilde perdeye aktaran Tanoviç, sinemanın vicdanına katkıda bulunacak önemli bir esere imza atmış oluyor. 26 Ağustos’ta vizyona girecek filmi tavsiye ediyorum.