Ulaşılmak istenen bir menzil olsun yeter ki…

Ve sen çıktığın o yoldan önce kendine bak ve sadık ol o yola!

Sen adımını attığın andan itibaren yar ve yardımcın Yaratan olur.

Hele bir de sadık yol arkadaşların varsa her adım bir duadır ki, eksikler tamam olur, karanlığın koyuluğunda gidilecek istikametin üstüne ayın şavkı vurup “buyur” der.

Hepimiz biliyoruz ki, uzun yıllardır Müslümanlar bu topraklarda yeniden var olma mücadelesi veriyorlar.

Bunu farklı zamanlarda farklı mücadele türleriyle denediler-deniyorlar.

Bazen davet çalışmalarıyla bazen adına demokrasi denilen yolla, bazen de şartlar gereği farklı mücadelelerle.

Mesele, çıkmaza giren bu dünya düzenine, İslam medeniyetiyle yeniden çıkış yolu oluşturmak.

Müslümanlar olarak yeniden bir kurtuluş kapısını aralamak…

Ancak bütün bunlarla beraber, hepimizin çok iyi bildiği ve her platformda konuştuğu iki konuda yanlış yaptığımızı düşüyorum.

Birincisi “Nebevi Hareket Metodu” (Rasulullah’ın (SAV) kendisine peygamberliğin gelişinden Rabb’inin huzuruna intikal edişine kadar geçen süre içerisinde izlediği yol).

İkincisi ise “Sünnetullah”. (Allah’ın kâinatı idare ederken koyduğu kurallar)

İsterseniz sizi şöyle bir geçmişe götüreyim.

Bundan yaklaşık 1500 sene evvel, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın dünyaya hediye ettiği Asr-ı Saadet’i hilafet dönemine kadar bir gözünüzün önüne getirin.

İlk vahiy, yanındakilerin şaşkınlığı, vahyin kabulü, aile içinde ibadet, gizli davet, vahyin açıklanması, açık davet, açık ibadet, batılı gizli inkâr, batılı açıktan inkâr, batılın vahyi yalanlaması, inanların ve inkar edenlerin arasındaki sözlü sataşma, batılın sözlü tehdidi, fiili baskı, işkence, sürgün, Medine, cihat ve fetih…

Bu süreç, “Nebevi Hareket Metodu”nun kendisidir.

Dahası tüm bu yaşanılanlar, Sünnetullah’ın, yani Allah’ın koyduğu kurallara paralel devam etmiş ve sonuç bulmuştur.

İslam’ın aydın âlim ve düşünürleri yukarda bahsetmiş olduğum 1500 sene önce bu metodu bugün pekâlâ farklı yöntemlerle devam ettirebilirler.

Ancak olmazsa olmazı olan tek şey vahiydir.

Yani Kur’an’dır, İslam’dır, haktır, adalettir.

Çünkü vahiy, hem götüreni hem de götürüleni temizler.

Bugün de gerek dünyada gerek Türkiye’de 1900’lı yıllarda, Batılılar tarafından işgal edilen İslam topraklarında “yeniden diriliş” için başlatılan mücadelede buna benzer bir yol takip edilmiştir.

Ancak takip edilen bu yolda bu metot sonuna kadar işlenmemiş ve devam ettirilmemiştir.

Elbette bu devam ettirilmeme tek taraflı değildir.

Batılı güçler bu metodun devamının nereye çıkacağını ve neler getireceğini çok iyi bildikleri için bir yerden sonra müdahale etmişlerdir.

Müslümanlar ise bu metoda yapılan müdahaleye karşı dik duramamış, ısrarcı davranamamış ve tabiri caizse dokuzuncu basamaktan sonra geri dönmüşlerdir.

Yani pes etmişlerdir.

Pes etmek, geri dönmek ve kaybetmek demektir.

Yani sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde yine Sünnetullah işlemiştir.

Bugünden sonra Müslümanların artık kendine gelmeleri ve yoldan çok yolcuyu sorgulamaları gerekmektedir.

Kısacası sorun yolda değil, yolcudadır.

Öyle olmamış olsaydı, bugün dünyada birçok batıl dava, düzen ve devletin hüküm sürmesi mümkün olabilir miydi?

Zira nice batıl davalar, yolcuları sadık olduğundan dünyada başarıya ulaşmışlardır.

Dünyanın var oluşundan kıyamete kadar Sünnetullah işlemeye devam edecektir.

Bu Allah’ın açık bir vaadidir.

Tıpkı hak olan bir davanın yıllardır başarıya ulaşmamasının sebebinin yanlış ve yamuk yolculardan kaynaklanmış oluşu gibi.

O halde etrafımıza bir daha dönüp bakalım!

Yolcuların sinesinde hangi sevda taşınıyor, ona dikkat edelim!

Çünkü imtihana muhatap olanlar yolculardır.