İnsan hayatında en çok iki dönemde dayak yermiş: Birincisi ergenlik döneminde “Ben adam oldum, artık beni kimse dövemez” diye sağa, sola sataşır ve dayak yermiş. İkinci dönemde ise “Ben ihtiyarladım artık bana kimse dokunmaz” diye sağa, sola sataşır dayak yermiş.
Bu had bilmezliği FETÖ hadisesiyle çok yakından yaşadık. Bunlar ergenlik dönemlerinde yani 28 Şubatta sağa sola saldırdılar. Filleriyle fincancı dükkânına girdiler. Bütün camları kırdıkları gibi bütün avizeleri çatlattılar. Büyük ağabeyleri kendilerini koruduğu için bunları dövemedik. Sonrasında da gaflete düşüp bir hata yaptılar diye yorumladık ve de unuttuk. Biz onların gaflete düştüğünü düşünürken meğer biz gaflete düşmüşüz de farkında değilmişiz.
FETÖ ve benzeri adamlar hem Yaradan’ına karşı hadlerini aşıyorlar, hem de yaratılanlara karşı hadlerini aşıyorlar. Yaradan’a karşı haddini aşmak nasıl olur diye sorarsanız:
Ya açıktan inkâr yoluyla ya da görüntüde inanan, ancak Yaradan’ın alanına giren işleri yapmaya kalkışarak. Haşa Allah’a ait olan konularda kendilerini yetkili görerek.
Allah’ın kulu, eşref-i mahlûkat olan insanın Yaratıcı karşısında sınırları bellidir. O sınırları yine Yaratan koymuştur. Haddi aşmanın cezası çok ağırdır. Tanımı da çok ağırdır. Bu durum ŞİRK olarak adlandırılır ve Rabbimizin affetmediği günahtır. Affedilmeyen ikinci suç ise kul hakkı. Yani hem Allah’a, hem kullarına karşı haddini aşanların cezası ağır.
Bir adam kafasına koyduğu bir hedefe ulaşmak için Allah’ın kullarını Allah ile aldatırsa bunu nasıl tanımlayacağız?
Bir de had bilmeme tek taraflı değil. Bir adam kendini seçilmiş, kutsanmış görüyor ve bunun için ne gerekiyorsa yapıyor. Amacı için önüne gelen her aracı kullanıyor. Bunun bile anlaşılır bir tarafı var. Adam kendini yakıyor, cürmünü işliyor.
Peki başkalarının amaçları uğruna inandığı halde namaz kılmayan, oruç tutmayan, içki içen ve her türlü haltı yiyen zavallılara ne diyeceğiz. Bu adamlar öldükleri zaman nasıl hesap verecekler? Şöyle mi diyecekler: “Ya Rabbi senin seçilmiş bir kulun vardı, biz onun sözleriyle bunları yaptık, biz masumuz.” Yani bunların hesabını kendini seçilmiş olarak gören mi verecek?
İslam dininin temel şiarı hürriyettir. Aklı olmayanın dini, hürriyeti olmayanın sorumluluğu yoktur. Ey gaflet içindeki gafiller, tez zamanda cismine, cesedine daha doğrusu nefsine tabi olduğunuz adamlardan kurtularak özgürleşin ki Allah ve Resulünün hakikatini görebilesiniz.
Kendinizden bile gizlediğiniz düzeniniz için ele geçireceğiniz devletin milletini nasıl inandıracaksınız? Bunun adına faşizm demiyorlar mı?
Kısacası ihtiyarlık döneminde “Ben oldum artık bana kimse kafa tutamaz” diyerek mahalleyi ateşe veren gafiller ve hainler milletin sinesinde acı bir tecrübe olarak kaldılar.
Ey Allah’ın kulları! Allah’ın kitabı, Resulü’nün sünneti ortada dururken nasıl oluyor da kullara kul oluyorsunuz?