Son günlerde ekonomimizin karşı karşıya kaldığı ortamı bir güven bunalımı olarak değerlendirmeliyiz.
Bu durum ekonomik bir kriz olmayıp yabancı para birimlerinin ekonomilerinde büyük oranda yer tuttuğu ülkelerin belirli dönemlerde dış baskılarla karşı karşıya kalabileceği ve çok kısa sürede eskiye dönebilmenin de çok mümkün olamadığı bir süreçtir.
Burada yapılması gereken işletmelerin öncelikle panik havası oluşturmadan belirli bir süre beklemeleri önlerini daha net görebilmeleri perspektifinden önem arz eder.
Çok hızlı hareket etmeden döviz kurlarındaki değişimin belirli bir ortalamaya gelmesini büyük bir sabırla bekleyebilen işletmelerin bu güven bunalımını daha rahat atlatabilmeleri büyük olasılıktır.
Kurların yukarıya çıkmaya başlamasından sonra Merkez Bankasının aldığı doğru ve yerinde kararlarla piyasalara güven verilerek ortaya çıkabilecek likidite problemleri de önlenmiştir.
Alınan ekonomik kararların ortaya koyduğu güven oranıyla olumsuz havanın dağıtılması arasındaki sıkı ilişki aynı düzeyde etki sağlamıştır.
Diğer taraftan dövize karşı faiz silahını doğru kullanmak kurun izleyeceği seyri belirleyecektir.
Bu noktada faizin artırılmasının sonucunda döviz kurunun da yükseleceği bilinerek hareket edilmelidir.
O yüzden kesinlikle ve kesinlikle faiz artırımına gidilmemelidir.
Bunların yanında reel sektörün özellikle kredi tarafında finansman problemlerinin arttığı bir dönemde faiz artırmak piyasalara ciddi anlamda olumsuz olarak yansıyacaktır.
Konuyla ilgili olarak ise reel sektöre finansman desteği acil olarak sağlanmalı bu noktada ise bankalar üzerine düşen görevleri tan anlamıyla yerine getirmelidirler.
Devlet kredi konusunda bankalara işletmeler için garanti vermeli bunun üzerine de bankalar finansman desteklerini güçleri nispetince işletmelere vermelidirler.
Bankalar mevcut kredileri hızlı bir şekilde yeniden yapılandırılarak işletmelere rahat nefes alma ortamı sağlamalıdır.
Aksi durumda kur yükselişini işletmelerin tolere etmesi çok rahat olmayabilir.
Kurun getirdiği yükün kredilerin uzun zamana yayılması ile telafi edilmesi gereklidir.
Böyle bir ortam ortaya konulduğunda işletmeler sermayelerini iyi yöneterek likiditelerini iyi düzenleyebileceklerdir.
Çünkü yüksek faiz oranları tasarruf düzeylerini de azaltan bir ekonomik ortam ortaya sunmaktadır.
Ülke olarak ekonomik anlamda bu dönemde tasarrufa yönelmemiz güven bunalımını aşmada bize büyük oranda yardımcı olacaktır.
Tüm bunların yanında finansal kaldıraç riskinin yüksek olması sebebiyle kaldıraç etkisinin sınırlı kalması işletmelerin finansal güçlerini artıran bir sebep olarak önümüzde duracaktır. O yüzden finansal kaldıraçtan uzak durulmalıdır.
TL cinsinden olan varlık işlemlerine dikkat edilmesi gerekiyor. Bu tür varlıkların alınıp satılmasının zamanlamasına özen gösterilmesi kayıpların azalması anlamında önemlidir.
Kurun belirli bir seviyeye gelmesi beklenerek hareket edilmesi ve finansal işlemlerin bir periyoda yayılarak yapılması bu ortamdan daha güçlü çıkılmasını sağlayacak bir diğer önemli adımdır.
Özellikle ithal girdilerin fazla olduğu sektörlerde yapılacak satış anlaşmalarının önümüzdeki hafta icra edeceğimiz Kurban Bayramı sonrasına bırakılması bir diğer önerimdir.
Piyasaların belirli bir süreden sonra oturmaya başladığı görüleceğinden acil olmayan işlemleri zamana yayarak yapmak gerekmektedir.
Türkiye de tasarruf açığı olmadığı ve kamu iç borcu nun yüksek olduğu gerçeklerini unutmayarak bu iki konu üzerinde çalışılması ülke ekonomimizi rahatlatacak diğer olgular olarak karşımızda durmaktadır.
Ortaya konulan verilerin iyi değerlendirildiği, ekonominin tüm kurum ve kuruluşlarının üzerine düşeni yaptığı bir ortamda gelecek bizler için çok daha verimli olacaktır.