Son dönemin sihirli kelimeleri gıda, zam, fırsat, market sözcükleri!

Market fiyatları, kira zamları, emekli maaşları… Gündemin ilk sırasında, gıda zamları ve fahiş fiyatlar yer alıyor. Bu ikiliyi fırsatçılık, stokçuluk ve gıda denetimleri takip ediyor.

En fazla neyi konuşuyor muşuz?

Gıda zamlarını; marketlerin tüketiciyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamasını, raf ile kasa fiyatları arasındaki saçma sapan farkları.

Bu kadar gündemde kalmasına rağmen zamlar neden hız kesmiyor? Tüketici bunca gayrete rağmen neden hâlâ istediği rahat alışveriş imkânına kavuşamadı?

Çünkü gündemde tutanlar vatandaşla aynı frekansta değil de ondan!

Samimiyet meselesi yani!

İlgili STK yöneticileri, oda başkanları kendi sektörlerine indirim çağrıları yaptı; fiyat sabitleme davetlerini yüksek ceza tehditleri takip etti.

Ama maalesef hepsinin karşılığı kocaman bir sıfır oldu.

Yani vatan-millet edebiyatı yapanlar, tüketici haklarını koruma konusunda mangalda kül bırakmayanlar, fırsat ve aşırı kâr zehrine karşı yenik düştüler.

Öyle ki bir önceki yıla göre “indirim” ve “market” gibi cümlelerin gündemde kalma oranları yüzde 60 artmış.

Araştırmalardan ortaya çıkan rakamlar geçen yıla nazaran varlığımızın yarısını kaybettiğimizi bize söylüyor.

Gündem sıcak, müşteri sıkıntısı da yok. Böylesi bir fırsatı kimse kaçırmak istemez. Hele hele bazı medya organları ile klavye kahramanları hiç kaçırmak istemez. Mahallenin iki yakasında da “market” ve “fahiş fiyat” gündemden düşmüyor. Ancak farklı bakış açılarıyla!..

Mahallenin bir yanında “şok” etkili fırsatlar sunan marketlerin ürünleri devamlı güncellenirken diğer tarafta ise sosyal medya destekli “nerede bu devlet” serzenişleri sütunları süslüyor.

Yani mahallelinin birisi tüketicinin rahat nefes alabilmesi için devletin elinden gelen fedakârlığı yaptığını söylerken diğer mahalleli devletin fırsatçılara göz yumduğunu, fahiş fiyatla yeteri kadar mücadele etmediğini, tüketicinin sahipsiz bırakıldığını öne sürüyor.

Ancak, her ikisinin de referans kaynağı tüketicinin düştüğü zorluklar, çektiği ekonomik sıkıntılar…

Olayın ciddiyetini anlatması açısından küçük bir örnekle konuyu aktarmaya çalışacağım.

Salçalık ve sofralık domates hadisesi sıcaklığını koruyor. Ürünün tarla satış fiyatı 2 lira, üretim maliyeti ise 3 lira. Çiftçi çaresiz, fırsatçı pusuda, tüketici pahalı meyve-sebze yemeye devam ediyor.

Çünkü arada bir rant çarkı var. Aracılar düzeni yıkılamıyor! Esas parayı kazanan aracılar. Bu vicdansızlar tarladaki ürünü yok sayarken tezgâhtaki ürün fiyatını ise düşürmüyor!

Kim bu aracılar? Bir meyve veya sebze tarladan tezgâha gelinceye kadar neden üç katı fiyata ulaşıyor?

Üretici isyan ediyor, ilgili oda ve birlik yöneticileri sözleşmeli alım vaadini yerine getirmeyen fabrikaları suçluyor.

İşin çarpıklığını çiftçinin şu tespitleri özetliyor: “Ne biz kazanıyoruz ne vatandaş. Kazanan hep aracı!”

Gündemimizde başka neler var?

Tüketicinin satın alma gücünde ciddi zayıflama söz konusu. Buradan hareketle piyasaya sürülen ucuz ama tağşişli ürünlere bir kez daha dikkati çekmek istiyorum.

Gıda katkı maddeleri, güvenli gıda hadisesi, doğal ürün özlemi…

Velev ki küçük bir kitle de olsa, insanlar sağlıklı ve helal beslenmeyi önemsiyor; en az, uygun fiyatlı gıdalarla beslenme arzusu çekenler kadar önemsiyor.

Ancak!

Bunca katkılı gıdaya bile ulaşmakta zorlanan tüketici doğal ürünleri hangi imkânlarla ve hangi şartlarda satın alabilecek?

Ayrı bir muamma!

Bizler, gıdalara uygulanan katkı maddelerinin insan sağlığına verdiği zararları gündemde tutmaya devam edeceğiz.

Çünkü doğal hayata inanıyoruz, insan sağlığının kutsiyetine inanıyoruz, helal beslenmenin bizi biz yaptığına inanıyoruz.

İnanmak başarmanın yarısı olduğuna göre!

Sonunda bizler başaracağız!