Anadolu topraklarının son bin yılda gördüğü en büyük ihanetlerden birinin sorumlusu olan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen öldü. Azabı ve ateşi bol olsun.
Gülen kendisini kâinat imamı ve mehdi olarak görüyordu. İslamiyet’ten sapmıştı ve sapkın bir düşünceye sahipti. Kurduğu terör örgütü Türkiye’nin mücadele ettiği PKK ve DEAŞ gibi diğer konvansiyonel terör örgütlerinin hiçbirine benzemiyordu. Bundan dolayı FETÖ’yü dünyaya doğru anlatmak için yeni bir tanımlamaya ve bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır.
FETÖ terör örgütü konvansiyonel bir terör örgütünden ziyade, Batı’da örneğini gördüğümüz terörist kült örgütler gibi organize olmuştu ve faaliyetlerini de buna göre büyük bir gizlilik ve takiyye içerisinde yürütüyordu.
Kültler, otoriter bir lider ile liderin benimsediği totaliter ideolojiye bağlı bir grup veya hareket olarak tanımlanabilir. Kültler, mensuplarının beyinlerini yıkar, ekonomik olarak sömürür ve sıklıkla cinsel açıdan da istismar ederek insanların hayatlarını karartır, onları bir robota dönüştürür.
Kültler aynı zamanda amaçlarına ulaşmak için gayrimeşru yollara, tehdide, şantaja, kumpasa, şiddete ve teröre başvurmaktan da çekinmez. Zira kültler için hedefe ulaşmak için her yol mübahtır.
Ancak terör faaliyetleri içerisinde olan kültlerin birçoğu, DEAŞ ve PKK gibi konvansiyonel terör örgütleri gibi terör saldırılarını üstlenip siyasi propaganda amacı gütmez.
Gülenist Kült Terör Örgütü veya Rajneesh Hareketi gibi yapılar takiyeye başvurarak işledikleri suçları ve terör eylemlerini apaçık kanıtlara rağmen şiddetle inkâr ederler.
Gülenist Kült Terör Örgütü, kendisini insanlığı kurtarmak için seçilmiş bir kâinat imamı olarak gören Fetullah Gülen liderliğinde, terörist bir kült yapılanmasına karşılık gelmektedir.
Gülenist Kült Terör Örgütü genel itibarıyla terörist kült yapılanmalarının tüm özelliklerini taşımaktadır. Kült mensupları liderlerini yanılmaz olarak kabul edip ona körü körüne bir bağlılık gösterirken kültün totaliter ideolojisinin kendi hayatlarına yön vermesine izin verirler.
FETÖ mensupları kamusal görünürlüklerinde yoğun bir mahremiyet içerisinde hareket ederek kendilerini dine mesafeli, demokratik, liberal veya başka kimlikler altında gizlemektedirler. Gülenist Kült Terör Örgütü, mensuplarını uyguladığı beyin yıkama yöntemleriyle ve baskıyla radikalleştirerek onların dünya genelinde kriminal ve terör faaliyetlerinde bulunmalarına zemin hazırlamaktadır.
Türkiye’de Gülenist Kült Terör Örgütü’nün geçmişi 1960’lara kadar uzanmaktadır fakat kültün asıl büyümesi ve farklı coğrafyalara yayılması 1990’lı yılların başına denk gelmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, FETÖ’nün eğitim, ekonomi, medya ve sivil toplum alanlarındaki faaliyetlerinin hızlı bir şekilde dünya genelinde genişlemesinin başlangıcını oluşturmaktadır.
Günümüzde Gülenist Kült Terör Örgütü 120’den fazla ülkede varlık göstermektedir. Kültün ulaştığı etki alanı ve sahip olduğu maddi imkânlar, faaliyet gösterilen ülkelerde kült mensuplarının stratejik devlet kurumlarına sistematik olarak sızmasının kapısını aralamaktadır.
Gülenist Kült Terör Örgütü ilk olarak Türkiye’de önemli devlet kurumlarına sızarak yıllar içerisinde devlet içerisinde paralel bir yapılanma kurmuştur. Bu sızma neticesinde Türkiye’de Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak tanımlanan devlet içinde bir devlet ortaya çıkmıştır. Güç, iktidar açlığı ve hırsı ile malul olan kült lideri amacına ulaşmak için kumpaslara, komplolara, şiddete ve teröre yönelmiştir.
Bunun en bariz ve yıkıcı örneği 15 Temmuz 2016’da demokratik yollarla seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’ne karşı gerçekleştirilen askerî darbe girişimidir. 15 Temmuz’la birlikte Gülenist kültün terörist faaliyetleri inkâr edilemez bir şekilde meydana çıkmıştır.