Yıllardır bir mücadele veriyoruz.

Helal beslenme diyoruz, gıda güvenliğini hatırlatıyoruz, toplum sağlığını önceliyoruz. Amacımız ülke insanının, hak ettiği hayat standardını yaşamaya başlaması…

Gıda güvenliği diyoruz ama bunun önemli unsurlarını gözden kaçırıyoruz. Peki, gıda güvenliğinin ne gibi unsurları olabilir ki?

Arz edeyim…

Eğitim…

Bilinçli bir üretim ve tüketim kültürünün oluşması için eğitim sisteminin eksiksiz işlemesi gerekmektedir. Türkiye’de eğitim sistemi hak üzerine olmaktan ziyade menfaat sistemi üzerinden ilerlemekte. Hâl böyle olunca toplumda “gemisini kurtaran kaptanlardan” geçilmiyor. Hatta çıkarlarını muhafaza etme konusunda “kendisine değemeyen yılanların bin yaşaması” için dua seansları yapanlara bile şahit olabilirsiniz.

Helal hassasiyeti...

Bu konu yaşamın tamamında en özel ve önemli yere sahiptir. Beslenmede, çalışmada, gezmede, yazmada, okumada, sağlıkta, eğitimde, tarımda… Her yerde “helal hassasiyetine” sahip insanlar yetiştirmek zorundayız. Sadece kendi çıkarını önceleyen, kendi çıkarları için yaşayan insanlar kadar kötü bir insan türü yoktur. Bu tür insanların iflah olması için ıslah edilmesi; rehabilitasyona tabi tutulması gerekiyor. Her türlü emek verilmesine rağmen kazanılamayanlar ise toplumun kalanını kurtarabilmek adına tecrit edilmeli.

Zira inancımız ve insani vazifelerimiz bize sosyal olmayı, cemiyet haklarına riayet etmeyi öğütlemektedir. Bunun diğer bir tarifi ise “kul hakkı” hassasiyetidir.

Satın alma gücünün zayıflaması…

İnsanlar standart üstü kazanca sahip olabilmeli ki güvenli ve helal gıda ürünlerine kolay ulaşabilsin. Bugünkü şartlarda böyle bir standarttan bahsetmek zor! Ama ne yapıp ne edip bu standardı bir an önce oluşturmalıyız. Eğer kendi insanımızı kendi ellerimizle zehirlemek istemiyorsak, dün dünyaya adaletiyle hükmeden bir topluluğun bugün canavarlaşmasına güz yummak istemiyorsak insanlara hak ettikleri hayat şartlarını sağlamak zorundayız.

Biz satın alma gücünün artırılması gerektiğini savundukça gelir adaletsizliğiyle ilgili açık büyüyor! Demek ki bir şeyler ters gidiyor. Ortada bir yanlış var!

Son gelen bilgilere göre “süper zenginlerin servetleri üç kat daha hızlı artmış”. Evet!.. Dünya Küresel Eşitsizlik Raporu’na göre milyarderlerin serveti geçen yıla oranla 2 trilyon dolar fazlalaştı! Dünya genelinde süper servet sahibi 10 kişi dünya kaynaklarının yüzde 70’ine hükmediyor. Ne kadar acı! Türkiye’de de durum bu kadar iç karartıcı olmasa da buna yakın seyrediyor. Bu ne anlama geliyor? Fakirler/yoksullarla zenginler arasındaki uçurum gittikçe büyüyor!

Böylesi bir ortamda adaletten bahsetmek zor; sağlıklı beslenmekten, gıda güvenliğinden, helal gıdadan dem vurmak sadece laf kalabalığı olacaktır!

Kendi insanımızın satın alma gücünü artıracak derecede bir ekonomik sistem kurmalıyız.

Popüler kültürün yaygınlaşması…

Temelsiz, yapay, duygusuz, anlık yaşamayı önemseyen bir yaşam biçimidir, popüler kültür denilen illet.

Öyle bir tehlike ki savunmasız yeni nesli ahtapot gibi kollarının arasına alan ve salgıladığı zehirle onların yok olmasını sağlayan acımasız bir canavar!

Dostlar!

Dünya yörüngeden çıktı. Son hızla bir bilinmeze doğru gidiyor. Bize ait olmayan köklerden beslenen neslimiz, seksek kuşuna dönmüş vaziyette; ne yapacağını şaşırmış, kararsız bir av gibi sonunu beklemekte.

Zehirli sarmaşık gibi taze beyinlerimizi baskılayan popüler kültür tehlikesi karşısında geleneklerimiz, köklerimiz, toprakla barışıklığımız bize güvence olabilir.

Paylaşma duygusunun yok olması…

Popüler kültürün kuşatması büyüdükçe benmerkezci bir yaşam öne çıkıyor. Bencilliğin artış gösterdiği toplumlarda paylaşmaktan, adaletten, merhametten, empatiden bahsetmeniz neredeyse imkânsız!

Oysa toplumsal yaşam tarzımız, inancımız bize eldeki helal imkânları; tohumu, gıdayı paylaşabilmeyi öğütlemektedir. Biliriz ki “hayrın çoğalması” bu paylaşımlara bağlıdır. Bu yönümüzü tekrar keşfedebilmek için hangi yol varsa muhakkak denenmeli.

Yukarıda sıralamaya çalıştığım başlıkların her birini diğerinden ayırmadan bir mücadele vermeliyiz. İşte o zaman gıda güvenliği mücadelesini kazanma ihtimalimiz artacaktır.

Ve… Bu yola girdikten sonra toplumun nasıl bambaşka bir yapıya kavuştuğunu görmenin mutluluğu…

Bunu tarif etmek zor, yaşamak lazım!