Hükümetler devletin sınırları içerisinde toplumsal güvenliği sağlamakla yükümlüdürler. Bunu sağlayamadıklarında meşruiyetlerini yitirmeye başlarlar ve toplum nezdinde mesuliyetlerini gerçekleştiremedikleri sebebiyle değişmeleri gerektiği kanaati oluşur.
Hükümetler aynı zamanda ekonomi politikaları ile bilhassa toplumun alt gelirli kesimleri için yaşanılabilir bir vasat sunmaya çalışırlar. Bunu başaramadıklarında yine iktidarları tehlikeye girer.
Tesis ettikleri adalet ile toplumsal vicdanı teskin etmeye çalışan hükümetler bunda muvaffak olamaz, bunu sağlayamazlarsa büyük sorunlarla karşılaşırlar.
Büyük toplumsal hareketler kimi zaman ufak kıvılcımlarla başlar.
‘Önemsiz’ gibi duran bir hadise büyük hadiselerin yaşanmasını tetikleyebilir.
Aslında ufak gibi duran fakat büyük gelişmelere gebe bu tür hadiseler haddizatında bir sıkışmışlığın, bir birikmişliğin patlama anını temsil etmektedir.
Elbette bu tür olayların arkasına saklanıp, emellerini gerçekleştirmek isteyen karanlık, gizli odakların ya da güçlerin olması da kendince anlaşılabilir bir durum.
Hatta ülkeler başka ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda bu tür olayların ortaya çıkmasını sağlayabildiği gibi, kendiliğinden oluşmuş, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabileceği hadiseleri de örtülü destek verebiliyor.
Müslümanlar’ın yoğunluklu yaşadığı birçok ülkede ekonomik sorunlar, insan hakları, özgürlük ve adaletsizlik gibi büyük sorunların olduğu malum.
Adına Arap Baharı dediğimiz ve hızlı bir şekilde gelişen toplumsal hadisenin teşekkülünde, yaşanan ekonomik sorunlar, insan hakları ihlalleri, mahrumiyetler ve adaletsizlikler sebep teşkil etmiştir.
Tunuslu bir seyyar satıcının kendisini yakması ile tetiklenen ve büyük sokak eylemlerine dönüşen hadiseyi halklarına özgürlüğü çok gören yönetimler iktidarları için büyük tehlike görmüş ve aşırı tepki vererek bastırmaya çalışmıştı.
Hadise, Tunus’ta başlamış, birçok Ortadoğu ülkelerine yayılmış, bazı ülkelerde uzun yıllar iktidarda kalmış figürleri alaşağı etmiş, bazı ülkelerde yüz binlerce insanın hayatına malolmuş, milyonlarca insanın yerini yurdunu terketmesine sebep olmuştu.
Dün Ortadoğu halklarında görülen hadisenin benzerlerini Avrupa sokaklarında görüyoruz.
Son haftalarda Fransa’da başlayıp, Belçika ve Hollanda’ya da sıçrayan bu tür toplumsal hadiseler ülke iktidarları için korkulu rüya.
Kendilerini ‘Sarı Yelekliler’ olarak niteleyen grubun Fransa’da yapıp ettiklerine bakılırsa iş oldukça ciddi. Malum grubun mensupları sokakları ateşe verdiler, yolları kapattılar, havalimanına giden yolları tıkadılar, dükkânlara zarar verdiler, yaktılar, yıktılar.
17 Kasım’da başlayan ve şehirlerde büyük bir yıkıma sebep olan gösterilerin ortaya çıkış sebebi akaryakıt zammı.
Yıkımın şu ana kadar ki bilançosu; 4 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı, milyonlarca euro maddi zarar oluştu.
Görüntülerden gördüğümüz kadarıyla, Fransız polislerin göstericilere müdahalesi çok sert oldu.
Gezi Olayları’nda aşırılıkları, taşkınlıkları ve saldırıları engellemek, güvenliği sağlamakla görevli güvenlik birimi mensuplarının müdahalesini eleştirenler, bugün eleştirdikleri konu üzerinden sınav veriyor.
Fransa’da hükümet zammı askıya aldıkların ifade etti; fakat bu göstericileri teskin etmedi. Bunun üzerine akaryakıt zammı tamamen geri çekildi. Bakalım bu tutum gösterilerin dinmesi için yeterli olacak mı?