Devlet okullarındaki kıyafet yasağının üzerinden daha bir hafta geçmeden, başkan adayı Edouard Philippe’nin yaptığı açıklamalar, Fransa’da devlet yaptırımına dönüşen İslamofobi üzerindeki tartışmaları yeni bir boyuta taşıdı.
Fransa’da İslam'a ve nüfusun önemli bir kısmını oluşturan Müslümanlara yönelik son çıkışlar, hâlihazırdaki gerilimi daha da tırmandırıyor. Ülkenin sömürge döneminin sona ermesinden bu yana ilk kez bir Fransız siyasetçi, Müslümanlara yönelik farklı bir dizi yasa ve yükümlülük dayatmanın gerekli olabileceğini savunuyor.
FRANSA’DA MÜSLÜMANLARA FARKLI MUAMELE
Cumhurbaşkanı Emmanuel Makron'un ilk başbakanı olan Edouard Philippe, Makron hükûmetine yakın durmaya devam etmekle birlikte şu sıralar muhafazakârların liderliğini üstlenmiş durumda. Üstelik 2027’deki cumhurbaşkanlığı adaylığı için en önemli isimlerden biri konumunda. Bu nedenle de yaptığı her açıklama, kamuoyunda yakından takip ediliyor ve karşılık buluyor. Kendisiyle yapılan son röportajda satır araları oldukça ilginç ve rahatsız edici izler taşıyor. Philippe konuşmasında gayet rahat bir üslupla İslam'a ve onun uygulayıcılarına farklı muamelenin yakın gelecekte kaçınılmaz olacağını savunuyor.
Philippe'ye göre İslam, varoluşsal bir tehdit oluşturacak kadar sorunlu. Ona göre Müslümanlık, gericilik, radikalizm ve aşırıcılıktan oluşan tehlikeli ve zehirli bir din. Bu ifadeleri bu şekliyle röportajında bulmak mümkün.
Hızını alamayan Fransız adaya göre, belirttiği bu karışım başka dinlerde yok; Yahudilik, Hıristiyanlık ve siyasi aşırı sağın ona göre radikalizm ve gericilikle bir ilgisi bulunmuyor.
Oysa Fransız tipi laikliğin yakın geçmişine bakıldığında durumun başka olduğu görülüyor. Makron’un Phillippe’ye daha derin bir okuma yaptırması gerekiyor.
Müslüman karşıtlığı tezi, seçim dönemi Fransa’sında her zaman kullanışlı bir malzemeydi. Philippe de burada yaygın Müslüman karşıtı söylemi kullanarak siyasi rant elde etmek üzere şimdiden ellerini ovuşturuyor.
Ülke Müslümanları ise hem devletin kontrolsüz yasak ve uygulamaları hem de yükselen İslam karşıtı söylemi ile tedirgin günler yaşıyor. Uygulanan müeyyidelerin yeterli olmadığı ve gelecekte daha farklı bir muamelenin yapılacağı vaadi ise ateşe odun taşıyor.
Anlaşılan Fransa’nın ‘eşitlikçi anayasa’, ‘temel ilke ve değerler’ üzerinden vaatleri Müslümanları kapsamıyor.
Sadece İslam’a ve bu dinin mensuplarına yönelik farklı yasa ve yükümlülükleri dayatmak; Fransız tipi laikliği ve devletin tüm temel dayanaklarını geçersiz kılacaktır. Bu durumda Fransız anayasasının ‘tüm dinlere eşit mesafe’ ilkesi, bir şehir efsanesinden öteye gidemeyecek.
KUTSANAN LAİKLİK DİNİ
İslam karşıtı Fransız politikacıların neredeyse kutsadıkları kendinden menkul laiklik bağlılığı, kendi içinde bir din sistematiğine dönüşmüş durumda. Müslümanlara karşı kullanmak üzere İslam karşıtı siyasi propaganda üretmek de bu popüler dinin temel ritüelini oluşturuyor. Kamuoyuna yaptıkları her açıklamada İslamofobi üzerinden ahkâm kesmek, Fransız siyasetçilerinin laiklik ayini sırasında ettikleri bir bağlılık yemini haline geliyor. Hızını alamayan aday Phillippe de siyasetin gazıyla bu türden bir laik atak geçirenlerden.
Bu yorumlar karşısında Makron sessiz ve tepkisiz. Fransa’da aklıselim siyasi sınıf, medya ve kamu entelektüellerinden ise fazla tepki gelmediği gibi kamuoyu da ilginç bir şekilde sessiz kalmaya devam ediyor.
Fransa’nın hem sosyokültürel hem de ticari hayatının önemli bir parçası olan Müslüman nüfusunun birer ‘seçmen’ olması, kimsenin çok umurunda olmasa gerek. Adayların propagandalarında “insan hak ve hürriyetleri”, “din ve vicdan özgürlüğü”, “kanun önünde eşit olma ilkesi” söylemleri, anlaşılan o ki sadece Hristiyan, Yahudi ve İslam dışı oluşumların ortak faydası olarak sunuluyor.
Şaşırdık mı? Yine hayır.