Frankfurt Kitap Fuarı 70 yıldır kapılarını yayıncılara, yazarlara, kitapseverlere açıyor. Bu yıl fuarın teması “Dünyayı Harekete Geçiren Fikirler” olarak belirlenmiş. 100’den fazla ülkeden kitap ekonomisiyle ilgili herkes burada yerini alıyor.

Türkiye fuarda 40’a yakın firma ile temsil edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Ticaret Odası 30 yayıncıya ev sahipliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, Bahçelievler Belediyesi, Zeytinburnu Belediyesi aynı adada kendi yayınlarını sergilediler.

Yayıncıların dışında matbaalarda fuarda kendi pazarlarını genişletmenin çabasındalar. Birçok ülkeye ihracat yapan matbaalar fuardan memnun olduklarını ifade ettiler.

Kültür ve Turizm Bakanlığı son yıllarda çok başarılı bir projeye imza attı. Türkçe eserlerin yabancı dillere kazandırılması projesi TEDA kapsamında 2500’den fazla kitabın çevirisi yapıldı. Bu kültür ihracı sayesinde edebiyatımızın kıymetlerini dünyaya tanıtmış olduk hem de satışlar nedeniyle ekonomimize katkı sağlanmış oluyor. TEDA projesinin büyüyerek devam etmesinde fayda var.

Ülkemizin genel ekonomik büyüklüğüne baktığımızda dünyada 17. sıradayız. İlk 10’a girmek için kültür ekonomisinde ilk 5’e girmemiz şart. Kültür ekonomisi klasik, geleneksel ekonomilerin öncüsüdür. Bu açıdan da stratejik bir sektördür ve de kesinlikle desteklenmelidir.

Bir kültür ürününü tek başına ekonomik değer olarak tanıtmak ya da pazarlamak hiç bir zaman istenen sonucu doğurmayacaktır. Kitabı, sinemayı, televizyonu, tiyatroyu, plastik sanatları ve geleneksel sanatları birlikte ve birbirinden beslenen sektörler olarak ele almak gerekir. Örneğin bir kitabın bir sinema filmine ya da dizisine konu olması veya bir kitabın bir dizi kahramanı tarafından okunmasının hem ekonomik hem de kültürel değerinin ne kadar yüksek olacağını tahmin edin. Bunun için de mutlaka kültür ekonomisine tekabül eden sektörlerin bir araya gelerek ortak projelere imza atmaları kültürel ve ekonomik büyümemize vesile olacaktır. Bunun ikinci aşaması kitaplarda, filmlerde kullanılan kostüm, aksesuarların markalaşmasını sağlayarak dünya pazarlarına açmaktır.

Kâğıda dayalı kitabın bir rakibi de dijital kitap olarak görünüyor. Dijital alanda hızlanan bir gelişme var. Dijitalleşme kâğıda dayalı sektörlerde en önce gazete, dergi gibi hızlı tüketim ürünlerini derinden etkiledi. Kitap biraz daha uzun soluklu olduğu için gazete ve dergilere göre daha şanslı çünkü kitap yarım saat bir saat içinde okunup bitirilecek ürün değil. Kitap okumak uzun zaman gerektirdiği gibi, dikkat yoğunluğu açısından da aradaki cam ekran hala bir engelleyici gibi duruyor.

Ancak ben kâğıdın korunması taraftarıyım. Bir gün dijital ortamlarda topladığımız bilgiler topyekûn yok olursa adeta hafızamızı sıfırlamış oluruz diye endişe ediyorum. Ülkemizde kültürel kâğıt üretimi yok o nedenle ithalata mahkûmuz. Sektörde yatırım yapmak hem pahalı hem de ekonomik değil. Kâğıdın ham maddesi olan ağacımız yok selüloz üretimiz yok, makinaları da ithal ediyoruz. Bu şartlarda sadece işçilik kalıyor; o da yüzde 10-15 mertebesinde. Bu şartlarda endüstriyel ormancılığı geliştirmeliyiz. “Ormanları özel firmalara kiralayarak 10 yıl içerisinde kâğıdın ham maddesi ağaçları üretmek mümkün” diyor, konunun uzmanları.

Çözüm olarak keneviri önerenler de var. Bu vesileyle kenevirin bilinen kafa bulma algısının ötesinde ne büyük nimet olduğunu da öğrendim. Hem kâğıt, hem ilaç hem de başka alanlarda kenevir konusunu mutlaka değerlendirmek gerekiyor.