11 ayın sultanına kavuştuk diye sevinirken acı bir burukluğu da yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Müslümanlar son yüzyılda büyük katliamlara, sürgünlere muhatap olurken bunların çoğunu çok az sayıda ulaşan haberlerden öğreniyorduk. Göz görmeyince gönül etkiden uzak kalıyordu. Ancak Gazze’de son yaşananları âdeta canlı yayın izler gibi ayne’l-yakin görünce dünyanın her yerinden sesler yükselmeye başladı. Ancak her türlü diplomatik ve siyasi girişimler başarısız oluyor.
Unutmamak, unutturmamak için son duruma bir göz atalım. Beş aydan fazla bir zamandır Gazze’de İsrail katliamları devam ediyor. 31 binden fazla insan şehit oldu, 72 bin kişi yaralı durumda. Sağlıklı olanların da ne kadar sağlam oldukları şüphe götürür. Ağır bombardımanların altında, yıkıntıların içerisinde ne kadar sağlıklı olunabilir ki… İnsanlığın yüreği sızlıyor, vicdanı parçalanıyor ama Amerikalı ve İsrailli katiller için kimse bir şey yapamıyor. Tıpkı suyun başına oturmuş ayılar gibi kılları kıpırdamıyor. Dışarıdakilerin feryat ve protestoları etki etmediği gibi içerideki cesur yüreklerin sesini duyan yok. Yaklaşık 400 bin Yahudi’nin savaşın başından bu yana ülkeyi terk ettiği ifade ediliyor.
İsrail, katliamlarını Amerika’nın açık ve sınırsız desteği ile yürütüyor. Amerikalı devlet adamları toplantılarda kendilerini protesto edenlerin huzurunda dil sürçmesi tarzında yarım yamalak bir iki cümle kuruyorlar ama kısa süre sonra fabrika ayarlarına dönüyorlar. Çünkü bu konuşmaları yapan insanların bir kısmı Amerika Dışişleri Bakanı gibi Yahudi, diğerleri de Yahudi lobisinin kontrolündeler. O yüzden Amerika seçimlerini Demokratların mı, Cumhuriyetçilerin mi kazanmasının önemi yok. Sonuçta kazanan siyonist Yahudi lobisi oluyor. İsrail gibi Amerika’nın da Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması gerekir.
Amerika’nın silah, para, lojistik desteği olmasa İsrail’in bu kadar fütursuz hareket etmesi mümkün değil. Peki, kimse bir şey yapamıyor; o hâlde oturup seyredecek miyiz? Katil sürüsünü engellemek için her alanda, elimizden gelen ne varsa gereken çabayı göstermeliyiz. Mısır, Refah Sınır Kapısı’nı açmalı! Mısır kapıyı açmak için kimden izin bekliyor? Filistin hava sahasını kullanarak atılan yardımlar da ayrıca yürek burkuyor. Havadan atılan yardımlar yüz binlerin aç olduğu yerde kaç kişiye şifa oluyor acaba? Paraşütlerden düşen yardımların altında can veren insanlar, dramın büyüklüğünü gözler önüne seriyor. Ürdün ve Mısır uçakları havadan yardım götürüyor; buna Türk uçaklarının da katılmasını ve deniz yoluyla giden yardımların da bir an önce ulaşmasını bekliyoruz. Filistin devletinin hava ve deniz sahasını kullanmak için katil İsrail’den izin almak gerekmemeli.
Her şeye rağmen Ramazan geldi. 27 kişinin acından öldüğü Gazze’de oruç tutmanın anlamı daha da büyük olmalı. Onlar ölüm orucu tuttu ve şehit oldular. Yıkılan yüzlerce caminin enkazlarının üzerinde teravih namazı kılmak, orada İslam bayrağının dalgalandığını, orasının imanlı yüreklerin vatanı olduğunu göstermez mi? Ya annesi ve babası katil bombalarıyla ölmüş kimsesiz çocuklar için yaşanan Ramazan’ın anlamını çözmek, muhteşem salonlarda fevç fevç iftar sofrası şımarıklığını yaşayan Müslüman güruh için mümkün mü? Ya da diğer taraftan, düşünmemiz gereken daha büyük bir ders! Acaba Filistin'de, Hz. Musa'nın topraklarında tıpkı onun gibi "İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği günahlar yüzünden hepimizi mi helak edeceksin?" diye yakaran Müslümanlar yok mu? Sorular zor, imtihan büyük; gel de çık işin içinden… Yine Cenabıhakk’a sığınacağız Hz. Musa gibi; “Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın." (Â’râf,155)