İsrail’in hava saldırıları sonucunda Gazze’de vurulan el-Ehli Baptist Hastanesinde en az 500 kişi şehit edildi. Gel de bunun üzerine konuş, yaz. Savaşın da bir hukuku olduğunu biliyoruz ancak burada yaşananları hak, hukuk, adalet gibi kavramlarla izah etmek mümkün değil.

Bazen söz söylemek, yazı yazmak ne kadar zor oluyor. Sözün bittiği, yazmanın anlamını yitirdiği zamanlarda insan büyük çaresizlik yaşıyor. Televizyonlardan film seyreder gibi baktığımız görüntüler ve yaşadığımız duygular, Gazze’deki masumların yaşadıklarını ifade edecek kelime bulmayı zorlaştırıyor. Hayatın anlamsızlaştığı zamanlarda hissiz, donuk bir şekilde akıbetin beklendiği bir kıyamet manzarasıyla karşı karşıya kalıyoruz.

İçinde bulunduğumuz bu acizliği maalesef devletler ve uluslararası teşkilatlar da yaşıyor. Dünyaya egemen olan kirli siyonist zihniyetin koruyucusu Amerika Birleşik Devletleri, bu insanlık dışı alçak saldırıların arkasında duruyor; yoksa İsrail kendi başına bir şey ifade etmez. ABD ve onun yardakçısı olan Avrupa ülkeleri, yıllardır açık hava hapishanesi hâline gelmiş Gazze’de yaşananlara bazen ses çıkarmayarak bazen de alkışlayarak suça ortak olduklarında, hepsinin ne kadar büyük bir gaddarlık denizi içinde yüzdüklerini görüyoruz.

İsrail dünyanın gözü önünde uzun yıllardır bir soykırım harekâtı yapıyor. Kendi yaşadıklarını unutarak bir millete karşı yürüttükleri bu soykırım, onların aslında insanlık tarihi boyunca nasıl zulmün bir tarafı olduğunu göstermeye yetiyor da artıyor bile. 1920’lerdeki Filistin haritası ve nüfus dengesi ile bugünkü duruma baktığımızda zaten her şey ayan beyan görünüyor. Hem saldırıyor hem de bağırıyorlar. Bu bağırma sesini, en hızlı şekilde Batı medyası duyuyor ve hemen katilin masumiyeti üzerine bir sürü yalanı dünyayla paylaşarak algı oluşturuyorlar. Konu İsrail olunca Batı maymunlarının üstlendikleri rolü izah etmek mümkün değil.

Tescilli katil İsrail ve onun destekçisi Batı’dan merhamet beklemenin, çözüm üretmeleri için temennide bulunmanın bir anlamı ve karşılığı yok. 75 yıldır yaşanan dram bunun tanığıdır. Söz konusu Müslümanlar olunca yüreklerinin nasıl katılaştığını görüyoruz. Bu sorunu çözmek için insanlık bir adım atmadığına göre burada sorumluluk Müslümanlara düşüyor. Onların da hâl-i pürmelali çok da iç açıcı değil. Ortak bir tavır sergilemek için kınama bildirisini bile çok zor yayınlıyorlar. Açıklamalarına kendileri bile sahip çıkamıyor, İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Peki Arap ülkeleri ne yapıyor? Onlar da kalplerine saplanmış bir bıçak olan İsrail’le anlaşma ve barışma sevdasındalar. Âdeta bir an önce Filistin yok edilse de bu sıkıntıdan kurtulsak diye bir hava içerisindeler. Unuttukları bir şey var; Filistin yok olursa sıra onlara gelecek. Canavara ses çıkarmayarak onun daha da gaddarlaşmasına fırsat veriyorlar.

300 milyonluk Türk dünyasının da gündeminde Filistin yok. Türklerin ve Müslümanların dertleriyle dertlenen tek ülke var; o da Türkiye. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, iki tarafın da garantörlerinin olacağı “iki devletli” bir çözüm önerisinde bulunmuş. Sancak düştüğü yerden kalkacak inşallah. Güçlü ve büyük Türkiye, dünya barışına daha fazla katkı sunacaktır.