Eğer meselemiz din ise, olaya bakıp konu direkt Allah’a (cc) bağlanır. Kişi asıl yanlış yapanın Allah (cc) katındaki durumu açısından üzgündür ve şunları düşünür: “Aman Allah’ım (cc), eşim Rabbimizi (cc) üzecek bir şey yapmış. Acaba biz hangi konuda gafil kaldık ta eşimin ayağı kaydı, bir çukura düştü. Acaba rızkımıza haram mı bulaştı? Şimdi bunu nasıl telâfi edebiliriz, ben eşimin bu durumdan kurtulabilmesi için ne yapmalıyım? Bu durumda ben ne kadar pay sahibiyim, ne yaptığım ya da ne yapmadığım için olumsuz etkim oldu acaba?”

“Bir suçu işleyen yanlış yapmıştır ama bu suç birden bire ortaya çıkmadığına göre, bunun hazırlayıcı sebepleri vardır ve ben de eş olduğum için mutlaka bu yanlışta benim de itici bir rolüm olmuş olabilir. Ya Rabbim (cc), sözlerim, hareketlerim, duruşum ve hissettirdiklerimle, eşimin ‘Senin kesinlikle yapma, haram’ dediğin bir fiili yapmasında etkim olduysa, senden yer ile gök arası özür diliyorum. Kendimi acilen düzeltmek istiyorum. Sana yalvarıyorum bana nerede eksiğim, yanlışım, ihmalim olduğunu öğrenmemi nasip et. Bunu eşime sorup öğrenmeye çalışacağım ve kendi eksiklerim için özür dileyeceğim. Sen de beni affet Allah’ım (cc)” tarzındaki bir yaklaşım bana göre ideal olandır. Sonrasında ise, sadaka vermek, kurban kestirmek, günlerce gözyaşı döküp tövbe etmek Allah’tan (cc) bundan sonrası için fiili ve kavli dualarla yardım istemek. Daha sonra, eşinin ihtiyaçlarını gidermek ve bir daha böyle bir zaafa düşmemesi için elinden geleni yapmak, bağrına basmak, eşini teselli etmek ve birlikte istiğfar ederek, daha sağlam bir hayatın başlayabilmesi için çaba içinde olmak, bir mü’mine yakışan tavırdır.

Yanlış yapan, içten içe kan kaybetmeye başlamış kimsedir. Onun iç huzuru gider, dengeleri sarsılmaya başlar. Kendisini sarsan durumlar olduğunda sebebi başka yerde arasa da, her yanlışın bir bedeli olur ve o kişiyi bulur. Her adım bumerang gibidir. Attığınız hızda size geri döner. Onun için, asıl ihanet edenin yardıma ihtiyacı vardır. Asıl ona el uzatılmalıdır çünkü doğru yerine yanlışa gidecek kadar değer, akıl ve duygu karmaşası yaşamaktadır. Yaşananlar asla kimseye söylenmez hemen tabiri caizse gömülür. Ayıp ifşa edilerek başkalarının zihni ve gönlü kirletilmez, buna kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca, yanlış yapan yine o toplumda yaşayacaktır. Tövbe etmiş birisinin hala aynı yanlışı yapıyor gibi algılanması hem toplum ahlakı açısından bir sıkıntıdır hem de yeni ilişkiler kurulurken önüne ciddi bir güvensizlik engeli getirir. Bu yüzden, toplumsal imajı bozmamalı, kişi rehabilite edilmeli, asla dışlanmamalı ve tabiri caizse ilgi ve sevgi çemberine alınarak, boşluğu giderilmeli. Bu tavır, Allah’a (cc) kul hakiki kul olabilmek ve Allah (cc) ile aralarındaki engelleri kaldırabilmek için evlenmiş, eşine elin oğlu, elin kızı diyerek değil, “Rabbimin (cc) emaneti, canım” diye bakan kimselerin tutumudur. (Eğer kişi yanlış yapmayı ahlak haline getirmişse, bu bizim konumuzun dışındadır.)

Bu duruma düşmemek için aile içindeki tedbirlerinden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz.

Nasipse devam edecek….