Edebiyat ve özellikle de şiir eleştirisinde unutulmayan isimlerin başında Eser Gürson (1941-2002) gelir. Hüseyin Cöntürk ile aynı yıllarda İkinci Yeni üzerine kaleme aldığı eleştiri yazıları bugün de geçerliliğini muhafaza etmektedir. Nedendir bilinmez tıpkı Cöntürk gibi Eser Gürson da 70’lerden sonra kendi kabına çekilmeyi tercih etmiş ve uzun yıllar edebiyattan uzak kalmıştır.
Eser Gürson, 1963'ün son aylarında “Dönem” dergisinde başlayan yazı yaşamına 1967 yılında son verdi. Bu tarihten sonra, ortam uygun düştükçe, tek tük yazdı. 1960'lı yıllarda içinde yer aldığı kuşağın nitelikli bir edebiyat kuşağı olarak kadrolaşıp gelişmesi yolunda çaba gösterdi ve '60 kuşağının eleştirmeni olarak tanındı. 1964'te “Evrim” dergisindeki kuşak hareketinde, 1965'te “Devinim 60”, 1967'de “Alan'67” dergilerinin kurulup yaşama geçirilmelerinde ve yazı kurullarında yer aldı. Yazılarında, Hüseyin Cöntürk ve Asım Bezirci'nin öncülüğünü yaptığı nesnel ve bilimsel eleştiriye yakın duran bir anlayış sergiledi.
Dikkat edilirse Gürson’un çok genç yaşlarında başladığı eleştiri yazıları yine genç denebilecek bir yaşta sonlanmıştır. Henüz 22-23 yaşında bir gencin bu denli kapsamlı ve olgun eleştiriler kaleme alması sıra dışı bir durum olarak görülebilir. Nitekim Eser Gürson şairlikten veya edebiyatın herhangi bir kanalından gelen bir eleştirmen değildir. Yani yazıya doğrudan eleştirmen olarak başlamış ve “doğuştan eleştirmen” denilebilecek yetkinliği ilk yazılarından itibaren sergilemiştir.
Gürson’un edebiyat dergiciliği tecrübesi, kalemine yansımıştır. Döneminin en etkili akımı olan İkinci Yeni’ye dair soğukkanlı ve tutarlı tespitleriyle öne çıkmıştır. Hemen herkesin alabilesiye İkinci Yeni’ye saldırdığı o yıllarda Gürson’un sağduyulu yaklaşımı şiirin geleceğine dair kalıcı izler bırakmıştır. Yabancı dil bilmesi dolayısıyla Avrupa şiirini de yakından takip eden Gürson’un değerlendirmeleri döneminin eleştiri seviyesinin oldukça üstündedir.
Gürson’un 1963-65 arasında yazdığı yazılara baktığımızda İkinci Yeni’ye dair gözlemleri dikkat çeker. Ona göre İkinci Yeni bir akım şiirinin değil, bir değişim şiirinin adıdır. Yani İkinci Yeni bir akım değil, zengin olanaklar şiiridir. 60’lardan sonra yazılan şiirdeki değişim özü itibariyle İkinci Yeni olanaklarının ılımlı bir ölçüye bağlanmasından başka bir şey değildir. Bu sebeple de o dönemde ve sonrasında yazılan şiir büyük ölçüde kendini İkinci Yeni’ye borçludur. Her çeşit ideolojik kaygının, her çeşit insan ve evren kavrayışının, her çeşit bakış açısının, her çeşit incelik ve işçiliğin uğrağı olmuştur İkinci Yeni.
Eser Gürson’un şiir eleştirileri genellikle şairler üzerinden yürümüştür. Bu anlamda Orhan Veli, İlhan Berk, Haluk Aker, İsmet Özel, Turgut Uyar, Sezai Karakoç üzerine yazdığı eleştiriler dikkat çekicidir. Daha 1966 yılında İsmet Özel’in şiirleri üzerinden kaleme aldığı şu satırlar Gürson’un sezgisinin-ön görüsünün gücünü gösterir: “İsmet Özel bu yıl (1966) yayımladığı şiirlerle yüreğindeki dinmez ağrıların çıkar yolu değilse bile bu ağrılara bir yatırım alanı bulmak umuduyla dışa dönüyor. Bu tip sancılı şairlerin yazgısıdır: Ya Rimbaud gibi yirmi birinde şiirden kopacak ya Necip Fazıl gibi İslamiyet yoluyla dinginlik kaynağı bulacak…” Nitekim bu satırların üzerinden çok geçmeden İsmet Özel’in “Âmentü”sü şiir dünyasında deprem etkisi yapmıştır.
Cöntürk’ün, şiirin birimlerine dönük dikkati yerine Gürson’da şiirin bütününe dair dikkat öne çıkar. Bu da Gürson’un daha tutarlı ve çerçeveyi net olarak belirleyen eleştiriler yazmasına vesile olmuştur. Tabiri caizse Gürson, eleştiri yazılarında tekniğin sıkıcı ayrıntılarına girmek yerine bütüncül bir değerlendirme yapmayı tercih etmiştir. İlhan Berk’e dair şu tespitleri ilklerdendir: “İlhan Berk yaşamını şiir yazmakla değil, şiir aramakla geçirmiştir… İlhan Berk bir şiir amatörüdür. Şiirsiz yapamaz. Şiirle oynar. Şiirle yeni oyuncaklar yapar… İlhan Berk'in stoacı doğa anlayışı tasavvufun ‘Vahdet-i vücut’ anlayışına yakındır… Bir gündüz şairidir İlhan Berk. Şiiri bir zaman dilimi olan gündüz üzerine oturtmuştur.” Benzer şekilde Sezai Karakoç şiirine giriş niteliğindeki yazısı ne yazık ki devamı gelmediği için edebiyatımızın büyük kayıplarındandır.
Gürson’un uzun bir aradan sonra şiire ve eleştiriye dair yazdıkları Atlılar dergisinde (2000-2001) yayımlanmıştır. O yıllarda biz de Atlılar içindeki şairler olarak Cöntürk ve Gürson ikilisine dair coşkulu dönüşü alkışlamıştık. Nitekim çok geçmeden Eser Gürson (2002) sonra da Hüseyin Cöntürk (2003) hayata veda etmiştir. Atlılar’ın bu isimleri ele aldığı dosya yazıları adeta iade-i itibar vazifesi görmüş ve her iki ismin eleştiri yazılarının bir araya getirildiği kitaplar art arda yayımlanmıştır. Eser Gürson’un 2001’de basılan “Edebiyattan Yana” isimli kitabı uzun süredir baskısı yapılmadığı için piyasada bulunamıyordu. Nihayet Ketebe Yayınları bu önemli eserin genişletilmiş basımını geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdi. Demem o ki edebiyatla ve özellikle şiirle iştigal eden okurların listesinde bulunması gereken bu eseri tükenmeden almanızı ve Gürson’un nitelikli eleştirileriyle tanışmanızı tavsiye ederim.