Açıklanan enflasyon verileri sonrasında çokça tartışılan bir konu haline geldi hissedilen enflasyon ile açıklanan enflasyon arasındaki fark.
Baz etkisiyle enflasyonun Eylül ayında düştüğünü bu düşüşün Ekim ayında devam edeceğini beklediğimiz fakat Kasım ve Aralık aylarında tekrar yükseleceğini öngördüğümüz bir ekonomik süreçten geçiyoruz.
Vatandaş şunu soruyor enflasyon düşüyor ama evlerimize yansımıyor? Hesaplanan enflasyonla yaşadığımız enflasyon oranları birbirinden çok farklı.
Her gün evimize aldığımız ekmeğin, sütün, yoğurdun veya sebzenin fiyatı geçen yıla oranla şu kadar arttı bu kadar arttı.
Aynı vatandaş elektriğin fiyatının yükseldiğini, doğalgaz faturalarının bu yıl geçen yıla oranla yaklaşık 33 % daha yüksek geleceği yönünde söylemlerde bulunuyor.
Pekiyi enflasyonu düşürmek dolayısıyla da vatandaşın hissettiği oranı azaltmak için neler yapılmalı?
Öncelikle enflasyon sepetindeki ürünleri bir gözden geçirmek sonrasında da enflasyonu yükselten ürünlerin neler olduğuna bakarak bu ürünlerin fiyatları nasıl düşer sorusunu cevaplamak durumundayız.
Enflasyonun hesaplandığı ana grup ürünlerde ilk sırada 23.29 % oran ile gıda ve alkolsüz içecekler sonrasında 16.78 % oranıyla ulaştırma gelmektedir.
İki grup enflasyonun 40.07 % sini oluşturmaktadır. Yani vatandaşın cebindeki 100 TL nin 40 TL si bu konularda yapılan harcamalara gitmektedir.
Biz bu gruplar üzerine hızlı bir şekilde çalışmalıyız ki vatandaşın cebindeki para enflasyon karşısında erimesin ve bereketlensin.
Gıdayı oluşturan etten, toz şeker e; buğday unundan, yoğurt a kadar tüm ürün gruplarında yerli üretimin önünü açacak tedbirleri bir saniye bile gecikmeden hayata geçirilmelidir.
Çiftçiyi ve üreticiyi destekleyecek teşvik paketlerinin önünü açmalı, dışarıdan ithal ettiğimiz tohum ve ürünlerden uzaklaşılarak kendi tohumlarımızı üretecek her türlü alt ve üst yapı oluşturulmalıdır. İthal tohumlar hem toprağımızın verimliliğini hem de ürünlerin dna sını bozuyor.
Ziraat ve veterinerlik fakültelerimizi de işin ana omurgasını oluşturacak yetkilerle yetkilendirip konuya dahil edilerek ciddi bir seferberlik ilan edilmelidir.
Gıdanın yanında alkolsüz içecekler noktasında ise bu grupta ülkemizde tüketilen içeceklerin birçoğunun yerli şirketler tarafından üretilmesi durumunda bu meselede çok ciddi yol alınabilir.
Ham maddenin yerli kullanılması maliyetlerin kur baskısından kurtularak fiyatlandırılmasını sağlayacağından ürünler daha uygun fiyatlarla piyasada yerlerini alacaklardır.
Ana grubun ikincisi ise ulaştırma. Örneğin hafta başında köprü ve otoyollara yapılan 20 % oranındaki zam bundan sonraki aylarda enflasyonu tırmandıracak bir sebep olarak karşımızda duruyor.
Bunun öncesinde belediyelerin toplu taşıma ücretlerine yaptıkları zamlarda bunun cabası.
Ulaştırmada petrol ve elektrik fiyatları en önemli iki maliyet kalemidir. Bu yüzden buradaki fiyatlandırmalar üzerine çalışmalar odaklanmalıdır.
Petrol arama faaliyetlerimizi her türlü dış baskıya rağmen hızlandırarak devam ettirmeliyiz ki kendi ürettiğimiz petrol bir nebzede olsa birçok konuda rahatlamamızı sağlar.
Elektrikte dışa bağımlılığı da sona erdirmek mecburiyetindeyiz. O yüzden dünya ülkeleri ölçeğinde elektrik üretim santrallerimizi faaliyete geçirmeliyiz.
Rüzgar ve güneş in bol olduğu ülkemizde bu kaynaklardan elektrik üretimine yoğunlaşmalıyız.
Önerilerimiz yapılabilirse ve uygulanırsa hissedilen enflasyon ile yaşanılan enflasyon birbirine yakın seyredecektir.
Tam tersi olursa hissedilen ile yaşanılan arasında uçurum olacaktır.