Önümüzdeki hafta, bu köşede yazım çıktığında asgari ücret görüşmeleri başlamış olacak.
10 Aralık 2024 tarihindeki asgari ücret görüşmelerinde hükûmet, işçi ve işveren tarafları bir araya gelecekler.
İşçi kesimi en yüksek asgari ücreti beklerken işveren kesimi kendisini global piyasalarda rahat ettirebilecek bir rakamı belirleme yönünde tavır koyacaktır. Hükûmet ise her iki kesimin de memnun olacağı bir rakam üzerinde görüş beyan etmiş olacak.
Açıkçası asgari ücretin ne olacağıyla ilgili bir tahminim var ama bu tahminimi burada belirtmek istemiyorum. Asgari ücret belirlendiğinde köşemden tahminimin tutup tutmadığını siz değerli okurlarımla paylaşacağım.
Ama tahminimle ilgili biraz ipucu vermek isterim. Şöyle ki; enflasyonla mücadele içerisinde olan bir ülkede asgari ücretin belirli bir düzeyin üstüne çıkması enflasyon mücadelesinde çok ciddi yaralar ortaya çıkarabileceği için söz konusu ücretin makul seviyelerin üzerine çıkmayacağını düşünüyorum.
Daha da net konuşmam gerekirse açıklanacak olan asgari ücret tutarından işçi kesiminin çok memnun olacağını düşünmüyorum.
Diğer taraftan işveren kesiminin de belirlenecek olan asgari ücretten memnun kalmayacağını da ayrıca ifade etmek istiyorum.
Çünkü işçi kesimi genel fiyat artış düzeyinin altında kalacak olan bir artıştan memnun kalmaz iken işveren kesimi de rekabet edecek bir ücretin belirlenmemesinden ötürü durumdan çok da hoşnut olmayacaktır.
Ülkemizde işçilik maliyetlerinin her geçen gün arttığı (bunun onlarca sebebi bulunmaktadır maalesef) gerçeğinden hareket ettiğimizde birçok sektörde önümüze çıkan dağ gibi işçilik maliyetleri şirketleri rekabet edemez konumda bırakmaktadır.
Madalyonun diğer tarafına baktığımızda ise yaşam maliyetlerinin her geçen gün arttığı ülkemizin koşullarında, işçinin alacağı ücret artışının bu maliyet artışının altında kalması kanımca çok insani olmayacaktır.
Asgari ücretin yanında emekli maaşlarında yapılacak olan artış da toplumumuz tarafından yakından takip edilmektedir.
Yaklaşık 17 milyon kişinin emekli olduğu bir ülkede emekli maaşının etkilediği alanın ne kadar büyük olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.
Neredeyse nüfusunun beşte biri emekli olan bir ülkeden bahsediyoruz ve bu durumu idare etmenin ne kadar zor olduğunun bir finansçı olarak farkındayım.
Yani emekli sayısının bu kadar fazla olması, emekli maaşlarına yapılacak zam oranının baskılanmasına yol açıyor diyebilirim.
Bunun yanında maliye politikamız ile para politikamız arasında yaşanan uyumsuzluklar da bu işin cabası olarak önümüzde durmaktadır.
Toplumun büyük bir bölümünü oluşturan işçi ve emekli kesiminin sosyal refah düzeyinin istenilen seviyelerde olmasını hepimiz isteriz.
Bir toplumda refah düzeyi ne kadar yüksek olursa aynı oranda mutluluk, huzur ve güven ortamı da oluşur.
Bunun tam tersini düşündüğümüzde ise bir toplumda refah düzeyi ne kadar düşük olursa benzer şekilde o kadar mutsuzluk, huzursuzluk ve güvensizlik ortamı hâkim olur.
Bu perspektiften konulara yaklaştığımızda maaşların arzu edilen seviyelere çıkarılması toplum adına en büyük hedef konumundadır.