Türkiye’nin gündemini bir süredir doğal olarak seçimler meşgul ediyor. Özellikle seçimin ikinci tura kalması sonrası siyasilerin bu kritik seçimi kazanmaya yoğunlaşmasıyla, Türkiye’nin seçim ortamından istifade etmek için midir bilinmez ama çevremizdeki bazı dış politika gelişmelerinde artış gözlenmeye başlandı. Bunların arasında özellikle Türkiye’nin Mavi Vatan’ının bölünmez bir parçası olan Doğu Akdeniz merkezli yaşanan gelişmeler öne çıkıyor. Bu nedenle son günlerde bölgede yaşananlara yakından bakıp kimin bölgede ne yaptığını ve ne amaçladığını ortaya koymakta fayda mütalaa ediyorum.
Hatırlanacağı üzere 2020 yazında Türkiye ile Yunanistan ve GKRY arasında Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının ortaya çıkarılması maksadıyla yapılan sismik arama ve sondaj çalışmaları sebebiyle büyük bir kriz yaşanmıştı. Türkiye’nin yaşanan kriz nedeniyle Avrupa Birliği ile arası açılmış ve AB, üyelik dayanışması göstererek haksız da olsalar Yunanistan ve GKRY’nin yanında yer alarak Türkiye’ye yönelik bazı yaptırım kararları almıştı.
Ancak Türkiye’nin hayata geçirdiği normalleşme adımları sonrası Körfez ülkeleri, İsrail ve Mısır ile yeniden ilişki tesis etmesiyle, özellikle kendisine karşı kurulmuş olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu işlevsiz bırakması sayesinde Yunanistan ve GKRY’nin Türkiye karşıtı politikaları karşılık bulamamıştı. Hatta ABD’nin 2022 başında Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulma amacı olan Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesinden desteğini çekmesiyle, proje ortağı olan ülkeler büyük bir şaşkınlık geçirmiş ve ABD’nin bu kararı Türkiye-İsrail normalleşmesinde katalizör görevi görmüştü.
Bu sürecin akabinde Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme trafiği hızlanmış ve nihayet Ağustos 2022’de tarafların normalleştiği açıklanmıştı. Resmi olarak dile getirilmese de bu normalleşmenin temel motivasyonunun; Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gazın Avrupa transfer edilebilmesi için bir türlü hayata geçirilemeyen Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesinin yerine, gazın döşenecek boru hattıyla Türkiye’ye ve oradan da mevcut hatlar kullanılarak Avrupa’ya sevk edilmesini öngören enerji işbirliği olduğu ifade ediliyordu. Fakat aradan geçen sürede bu konuda somut bir ilerleme olmadığı gibi, İsrail’in daha kısa ve ekonomik olan Türkiye hattını tercih etmek yerine başka alternatifleri değerlendirdiği haberleri servis edildi.
Bu kapsamda, mart sonunda Yunanistan ve GKRY’yi ziyaret eden İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen’in, Leviathan ve Afrodit sahalarından çıkarılacak gazın, döşenecek boru hatlarıyla GKRY’ye taşınması ve burada kurulacak LNG istasyonunda sıvılaştırılarak, tankerlerle Avrupa transfer edilmesi konusunda görüşmeler yaptığı takip edilmişti. İsrail’in geçtiğimiz yıl Mısır ile yaptığı anlaşmaya benzer şekilde GKRY ile de anlaşmak istemesi, her ne kadar Türkiye ile normalleşme sağlanmış olsa da enerji işbirliği konusunda pek de hevesli olunmadığı şeklinde yorumlanmaktadır. Hatta İsrail ile GKRY arasındaki görüşmelerin gayet olumlu seyrettiği ve GKRY enerji bakanı Giorgos Papanastasiou’un kısa süre içerisinde İsrail’i ziyaret ederek, boru hattı döşenmesi ve gazın sıvılaştırılması için LNG istasyonu kurulmasına yönelik bir anlaşma imzalaması bekleniyor. Muhtemel anlaşmayla 18 ayda bahse konu boru hattının döşenmesi ve 2,5 yıl içerisinde de LNG istasyonunun kurulması hedeflenmekte.
Ayrıca AB tarafından fonlanan ve siyasi olarak desteklenen Avrupa’dan Kıbrıs ve oradan da İsrail’e elektrik taşıması planlanan EuroAsya interkonnektör kablo projesinin de Türkiye’nin itirazlarına rağmen hala masada olduğu ve Türkiye’deki seçim sonuçlarına göre hayata geçirilmesinin planlandığı da bilinmektedir.
Tüm bunlardan bağımsız gibi gözükmekle birlikte ABD’nin son zamanlarda GKRY’ye yönelik aldığı bazı kararların da Doğu Akdeniz’de yeniden Türkiye karşıtı bir blok kurma niyeti olduğunu düşündürtmektedir. Zira ABD geçtiğimiz yıl GKRY’ye yönelik uyguladığı 40 yıllık silah ambargosunu kaldırmış ve akabinde GKRY’ye bazı silah ve mühimmat yardımında bulunarak, Rum askerlerine eğitim verdiği ortaya çıkmıştı. ABD’nin GKRY’ne verdiği desteğin bir göstergesi olarak nisan ayında USS San Juan (SSN 751) isimli nükleer denizaltı Limasol limanını ziyaret etmişti. Türkiye bu nedenle ABD’nin tarafsızlık ilkesini ihlal ettiğini ileri sürerek olayı kınamış ve ABD’yi Kıbrıs meselesinde tarafsız kalmaya davet etmişti. Fakat bu konuya kayıtsız kalan ABD, Türkiye’nin itirazlarına rağmen USS Arleigh Burke (DDG 51) isimli fırkateynini 16 Mayıs’ta Limasol limanına göndererek, Kıbrıs meselesindeki tarafsızlık rolünden vazgeçip artık taraf olduğunu ilan etmiştir.
Görüldüğü üzere, ABD’nin Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesinden desteğini çekmesine ve Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile normalleşmesine rağmen, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakların Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaştırılması konusunda somut bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu konuda İsrail’deki bazı kesimlerin Türkiye’ye bağımlı kalınmasını istemediği ileri sürülse de, aslında gazın alıcısı olan Avrupalı ülkelerin de Türkiye’ye bağımlı hale gelinecek bir enerji işbirliğinden imtina ettikleri anlaşılmaktadır.
ABD’nin Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı konusundaki tavrının Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra değişip değişmediği tam olarak bilinmemekle birlikte, AB üye ülkeleri ve NATO müttefikleri üzerinde kurduğu yoğun baskıyla, Rusya’ya karşı komple bir tavır alınmasını sağlamış ve bahse konu ülkeler Rusya’dan enerji tedarikini sonlandırmıştır. Son günlerde yaşanan gelişmelerin, Rus lider Putin’in gündeme getirdiği Türkiye’de enerji merkezi kurulmasına yönelik tekliften sonra yaşanması manidardır. Zira Türkiye, ABD ve AB’nin baskılarına rağmen ortada herhangi Birleşmiş Milletler kararı olmadığı için Rusya’ya yaptırım uygulamamakta ve enerji işbirliğini devam ettirmektedir. Buna mukabil ABD’nin Türkiye’nin bu bağımsız politikasından rahatsız olduğu ve bir NATO müttefiki olarak Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmasını arzu ettiği de bilinmektedir.
Fakat Türkiye ulusal çıkarları gereği bundan imtina etmekte ve Rusya ile giriştiği enerji işbirliklerindeki taahhütlerini yerine getirmektedir. Bu sebeple ABD’nin AB ile İsrail, Mısır ve GKRY arasındaki muhtemel enerji işbirliklerini teşvik ettiği ve Türkiye’nin bu denklemin dışında tutarak cezalandırmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu yetmiyormuş gibi Kıbrıs meselesinde de şimdiye kadarki tarafsızlık politikasından vazgeçerek, GKRY’nin yanında yer alıp Türkiye’yi iyice sıkıştırmaya çalıştığı görülmektedir.
Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmelerin, Türkiye’yi ulusal çıkarları gereği takip ettiği milli politikalardan vazgeçirmesi beklenmemekle birlikte, ABD’nin bu irrasyonel tavrının Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdığı ve Rusya’ya daha fazla yaklaştırdığını görmek de zor olmasa gerek.